kültür.limited 2023 yılı sonunda 8 yıllık yayın hayatını sonlandırmıştır. Site, bir arşiv işlevi görmesi için açık bırakılmıştır.

2016’nın götürdüklerini 2017 geri getirebilecek mi?

11 Nisan 2017

*Bu yazı Istanbul Art News Şubat, 2017 Sayı: 39 Piyasa eki için yazılmıştır.

2017 sizin için ne ifade ediyor? Günlerin değişmesi gündemin de değişmesi anlamına mı geliyor? Yoksa günler akıp giderken gündem de ona mı dolanıyor? İyimserliği ve naifliği bir kenara bırakıp gerçekçi olalım, 2017 daha iyi olmayacak.

Adettendir, her yeni yıldan bir şeyler bekleriz. Önemli olan o beklediğimiz şeyin kimin tarafından getirileceği veya gerçekleştirileceği değil, ne zaman olacağıdır çoğu zaman. Olup olmayacağını sorgulamayız, çünkü olmayacağını düşünmek bile istemeyiz. İşte biz de, yeni yılın son günlerinde tüm iyimserliğimizle 2017’yi bekliyorduk. 2017’nin gelmesi birçoğumuz için bir bahane, bir umut, bir hayaldi. 2016 fazla mı uzun sürmüştü ne?

Bütün patlamalar, bombalar, terör saldırıları, savaşlar, iç çatışmalar hepsi 2016’da oldu sanki? Peki ya bütün birleşmeler ve ayrılıklar nasıl bir yıla sığabildi? Katolik ve Ortodoks kiliseleri 1000 yıldan fazla süren ayrılığın sonunda bir araya geldi. Yıllardır birçok alanda tartışılan Rio Olimpiyatları da bütün bu karmaşa içerisinde gerçekleşti. Birleşik Krallık, Avrupa’dan ayrılmak için “evet” derken, Amerika Birleşik Devletleri de yeni başkanı olarak Trump’ı seçti. Türkiye’de ise Meclis, 2017’nin ilk günlerinde yeni anayasaya “evet” dedi. Önümüzdeki aylarda yapılacak referandumda ise Türkiye halkının bu konudaki düşüncelerini göreceğiz. Batı’da yükselen sağ ideoloji, Orta Doğu’da bitmek bilmeyen terör ve savaş, Körfez’in dara düşmesi… Hepsi birbiri içine geçen halkalar ve hepsi doğrudan kültür sektörünü ve sanat piyasalarını etkiliyor. Türkiye ise adeta tüm bu karmaşanın ortasında, üç bilinmeyenli bir denklemin ucunda.

Batı’da değişim rüzgarları sağa doğru esiyor

Avrupa’da birkaç sene önce özellikle Akdeniz çevresindeki ülkelerde ortaya çıkan sol ideoloji fırtınası çoktan dindi. Avrupa; terör, savaş, çatışma, mülteciler, ekonomik durgunluk derken kendisini içine kapattı. Avrupa’da yükselen sağ ideoloji birçok ülkede zafer kazandı. 90’ların iyimser, 2000’lerin kapsayıcı Avrupa Birliği politikaları çoktan rafa kaldırıldı. Ulusalcı politikalar, milliyetçi söylemler, kültürden çok savunmaya ayrılan bütçeler Avrupa’nın 2017’den itibaren kaderini değiştirecek gibi.

Avrupa’daki temel kültür politikalarını ve sanat piyasalarındaki dengeyi sarsacak şey ise Brexit oldu. Asıl etkilerini 2017’den itibaren göstermesi beklenen Brexit,

Birleşik Krallık’taki sanat kurumu ve organizasyonlarının Avrupa Birliği ile ekonomik, siyasal, kavramsal ve kapsayıcı işbirliklerinin sonunu getirecek. Birleşik Krallık’ın Birlik’ten çıkması, bu kurumların AB temelli Yaratıcı Avrupa (Creative Europe) gibi çeşitli fonlara/programlara erişemeyeceği anlamına geliyor. Yaratıcı Avrupa, Birleşik Krallık kurumlarına sadece 2007-2012 yılları arasında 37 milyon pound değerinde yatırım yapmıştı. Peki bu yatırımdan mahrum kalan kurumlar çareyi nerede arayacak? Olaya sadece ekonomik açıdan bakmak ise yanlış olur. Avrupa Birliği’nin kapsayıcı ve birleştirici kültür programları, farklı ülkelerden sanatçıların ve kültür kurumlarının bir araya gelip ortak üretim ve paylaşım yapmalarını hedeflerken, Avrupa’nın kültürel lokomotifi İngiltere’nin bu tabloda bir rolü olmayacak mı?

Brexit, kültür politikalarının ve kültürel üretimin yanında daha somut ve ölçülebilir olarak sanat piyasalarını da doğrudan etkiledi. Birleşik Krallık temelli müzayede evleri Sotheby’s ve Christie’s, henüz Avrupa’dan ayrılık bile gerçekleşmeden satışlarında düşüş olduğunu açıkladı. Birleşik Krallık’ın 2 yıllık ayrılma sürecinin tüm piyasalarda dalgalanma yaratacağı, zaman içerisinde ise yeni sınırların belirleneceği düşünülüyor.

Batı’nın öbür yakasında, Amerika Birleşik Devletleri’nde ise nispeten daha durgun bir 2016 geçti, ancak yılın son aylarında başkan seçilen Trump’ın önümüzdeki yıllarda ülkenin siyasal, sosyal, ekonomik kaderini kökten değiştireceği düşünülürken, bu değişimden kültür sektörü de payına düşeni alacak. Herhangi bir sanat koleksiyonu olmayan veya bir müzenin yönetim kurulu üyeliği bile bulunmayan Trump’ın, zenginler için vergileri azaltacağına kesin gözüyle bakılıyor. Ancak, sanat eserlerinin bağışlanması için olan vergi teşviklerinin kaldırılması, koleksiyonerler için hayal kırıklığı yaratabilir. Altyapı harcamalarının ve sermayedeki kutuplaşmanın artacak gibi görünmesi ise sanat satışlarında olumlu bir etkiye yol açabilir. Bu gibi değişiklikler Amerikan ekonomisine fayda sağlayabilir gibi gözükse de, uzun vadede sanat piyasalarında Trump etkisinin ne olacağı öngörülemiyor.

Trump’ın başkanlığına kültür politikaları açısından bakacak olursak, başkanlık öncesi dışlayıcı, uzaklaştırıcı, dönüştürücü söylemin, kültürel üretim ve kültürel işbirlikleri gibi alanlarda ne tür müdahaleler yaratacağını kestirmek zor. Bir ABD başkanının kültür politikalarındaki etkisi minimal olsa da, kültür-sanatın ABD’de ekonomik ve sosyal bileşenler ile temel bir etkisi olduğu gerçeği önemli. Bu noktada çeşitli sayılar ile örnek vermeliyiz. 2013 yılında ABD Ekonomik Bürosu, Amerikan ekonomisindeki kültür ve sanat işletmelerinin toplam değerini 704,2 milyar dolar olarak hesapladı ve dış ticarette 24,1 milyar dolardan fazla üretim gerçekleştirildiğini açıkladı. Hükümetin tek kültür finansman kurumu olan Ulusal Sanat Teşvikleri’nin (National Endowment for the Arts) yıllık bütçesi şu anda 148 milyon dolar seviyesinde. Amerika Birleşik Devletleri’nin 319 milyonluk mevcut nüfusunu buna oranladığımızda ise bu rakam kişi başına 46 sent olarak karşımıza çıkıyor. Trump’ın ilk açıklanan bütçe çalışmaları ve açıklamalarından ise NEA’nın kaldırılmasının düşünüldüğü sinyallerini bile alıyoruz.

Körfez’de durgunlaşan sular

Dünyanın farklı yerlerindeki siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmeler kelebek etkisi ile diğer ülkeleri ve piyasaları da etkiliyor. 2000’lerin ortasından itibaren yükselen Körfez ülkeleri ve buraya kayan sanat piyasaları ile ilgili bir düşüş olduğunu söyleyemeyiz, ancak bir durgunluktan söz etmek mümkün. Dubai ve Abu Dhabi gibi emirlikler, 2010’ların başından itibaren Türkiye’den kayan çağdaş sanat piyasasının ekseninde. Ancak 2016, bu emirlikleri de etkiledi. 2017’de açılması plânlanan Guggenheim ve Louvre Abu Dhabi müzelerinin açılış tarihleri tekrar ertelendi. Petrol gelirlerinin düşüşü, bütçelerin geniş çapta kesimine sebep oldu. Orta Doğu’daki karışıklık, turizmi olumsuz yönde etkiledi. Ancak bütün bu olumsuzluklara rağmen Körfez’de sanat hayatı devam ediyor. 2017, İngiltere ve Birleşik Arap Emirlikleri arasında kültürel diplomasi yılı ilân edildi. ArtInternational İstanbul’un 2016 edisyonunun iptal edilmesi öncesinde görevinden ayrılan direktörü Dyala Nusseibeh, Abu Dhabi Art’a geçti. Dubai ve Abu Dhabi, 2017’de kültür-sanat dünyasının gündeminde olmaya devam edecek gibi gözüküyor.

Türkiye’de durumlar nasıl?

2000’lerin başında tüm dünyada parlayan, 2010’ların başında ise başlı başına yeni bir sanat piyasası olarak adından söz ettiren Türkiye, 2016’yı oldukça zor atlattı. 2010’da İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti olması, Contemporary Istanbul’un dünyanın sayılı fuarları arasında gösterilmesi, ArtInternational’ın başarısı, büyük müze ve galerilerin satışları, Sotheby’s İstanbul ofisinin açılması derken, Türkiye 2010’lu yılların başında adeta altın çağını yaşıyordu. Ancak, tüm dünyaya hakim olan korku, terör ve endişe 2016’da Türkiye’nin de yakasından ayrılmadı. Terör olayları, iç çatışmalar, darbe girişimi, OHAL derken kültür-sanat alanında tek konuştuğumuz şey ardarda iptal olan konser, festival, bienal ve sergiler oldu. Türkiye’den tek tek çekilen kurum ve markalar da, tüm bu sürecin doğal bir sonucu.

2016’nın Türkiye’den götürdüklerine bakacak olursak Çanakkale ve Sinop bienallerinin iptal edilmesi, ArtInternational İstanbul’un önce 2016 edisyonunu iptal etmesi, sonra tümden Türkiye’den çekilmesi bütün bunların sonucu. Son olarak Türkiye’nin Avrupa Birliği’nin Yaratıcı Avrupa programından kendi kararıyla ayrılması, Türkiye kültür politikaları alanında ve kültürel üretim ve işbirlikleri gibi konularda büyük bir darbe aldı. 10. yılında 24 ülkeden, 64’ü yabancı toplam 102 çağdaş sanat galerisi ve 700’den fazla sanatçıyı ağırlayan ve yer alan eserlerin toplam değeri 194 milyon TL olarak açıklanan Contemporary Istanbul’un 11. yılında ise bu rakamların 20 ülkeden 70 galeri ve 520 sanatçıya ve 56 milyon TL’ye düştüğünü görüyoruz.

2017 yılına baktığımızda ise Türkiye’nin sanat piyasasındaki durgunluğu ve düşüşün yansımalarını bu yıla nasıl yansıyacağını merak ediyoruz. Önümüzdeki aylarda Türkiye sanat ortamında konuşulacak konuların bir kısmı belli. İstanbul Modern’in Paket Postanesi’ndeki geçici sergi mekânı merak konusu. Bu geçici mekân 2019’a kadar İstanbul çağdaş sanat sahnesine nasıl hizmet verecek? 2019 yılında Galataport projesi içine eklemlenen yeni hâliyle açılacak müzede ne gibi değişiklikler olacak? Yeni müzenin mimari projesini kim yapacak? Ve bu müze 2020’lerin İstanbul kültür-sanat sahnesi ve kamusal alan tartışmalarına nasıl kapsayıcı bir yaklaşım kazandıracak? Örneğin, müzenin yeni yapılanmasında performans sanatlarını da içermesi düşünülüyor. Bu, İstanbul sanat sahnesinde ne gibi bir açılım yaratacak?

Çağdaş sanat alanında önümüzdeki en büyük konulardan biri de açılışı 2018 yılına ertelenen VKV Çağdaş Sanat Müzesi. 2017 sonunda açılması plânlanan müzenin açılışı, inşaat izinleri ve mimari proje ile ilgili birtakım aksaklıklar nedeniyle 2018 yılına kaldı. VKV Çağdaş Sanat Müzesi açıldığı zaman Dolapdere’yi nasıl dönüştürecek bilmiyoruz, ancak müzenin bu konuyla ilgili farklı araştırmalar yürüttüğünü ve birçok paydaşla katılımcı çalışmalar içerisinde olduğunu söyleyebiliriz. Henüz müze açılmadan Dirimart, Gaia Gallery, Pilevneli Galeri gibi galeriler ve yeni mekânı ile Raffi Portakal Dolapdere’nin İstanbul’un yeni çağdaş sanat aksı olmasında büyük rol oynayacak gibi duruyor.

Kültür-sanat sahnesinde önemli bir nokta da seyirci geliştirme konusuyla ilgili. Bu yıl 45. yaşını kutlayan İstanbul Kültür Sanat Vakfı, başlattığı İKSV Kültür Sanat Kart gibi projeleri ve ekibindeki Y jenerasyonun artması sebebiyle gençleşme konusunda sinyaller verdi. Bir süredir İstanbul Müzik Festivali Genç Solistini Arıyor, Aydın Gün Teşvik Ödülü, Mavi Lale Kart gibi projeler ile kültür alanındaki yeni kitleleri bünyesine katma konusunda çalışan Vakıf, 2017 itibariyle bu alanda daha çok proje yapacak gibi duruyor. İKSV’nin uzun soluklu sponsorları Borusan Holding ve Akbank’ın festival sponsorluklarından çekilmesi de bu noktada bahsedilmesi gereken önemli değişiklikler. 2016’da önemli sponsorlarını kaybeden Vakıf, İstanbul Müzik Festivali’nde Borusan’dan boşalan sponsorluk koltuğu konusunda E.C.A ile çalışarak yine dolu ve tatmin edici bir İstanbul Müzik Festivali programı sundu. Akbank’tan boşalan festival sponsoru koltuğunu henüz kimin alacağı açıklanmasa da İstanbul Film Festivali’nin de 2017’de aynı şekilde bize dolu bir içerik sunacağını umuyoruz. İKSV; 2016’da ekonomik kriz, darbe girişimi, terör derken verdiği kayıpları 2017’de toparlayabilecek mi? Bu yıl 15.’si gerçekleşecek İstanbul Bienali’nde bizi nasıl bir bienal bekliyor olacak? Bütün bu sorular, önümüzdeki aylarda yavaş yavaş cevaplanacak gibi.

SALT, Vasıf Kortun’un gidişinden sonra Meriç Öner’in direktörlüğünde nasıl olacak? Kültür-sanat sahnesinde pek de alışık olmadığımız bir şekilde bayrağı bir sonraki nesle devreden Kortun’un bundan sonra plânları ne olacak? Öner’in direktörlüğündeki SALT Araştırma ve Programlar’ın 2017’de stratejisi nasıl olacak? SALT Beyoğlu’nun kaderi ise hâlen bilinmezliğini koruyor.

İstanbul’daki büyük müzeler geçtiğimiz yıldan başlayarak birçok farklı sebepten dolayı, daha sağlamcı bir adımla, uzun soluklu büyük sergiler yapmaya başladı. Sabancı Müzesi’nin Ocak ayında açtığı ve Temmuz sonuna kadar devam edecek Feyhaman Duran, Pera Müzesi’nin Kasım’da açtığı ve Mayıs’a kadar devam edecek Balkanlardan Gelen Soğuk Hava ve İstanbul Modern’in Ocak sonu açtığı ve Haziran ayına kadar devam edecek Liman sergisi bunların örnekleri. Bu durum, 2017’de de devam edecek gibi gözüküyor. Aynı şekilde, her zaman İstanbul Bienali’ne paralel olarak büyük çağdaş sanat sergileri düzenleyen müze ve galeriler bu gelenekten vaz mı geçecek? 2016’da Kuad, Maçka Sanat ve Kazım Taşkent gibi alanının önde gelen galerileri kapandı. Beyoğlu’nun geçirdiği dönüşüm yüzünden birçok galeri ve kültür mekânı Beyoğlu’nu terk ediyor. 2017’de çağdaş sanat sahnesindeki bu durgunluk ile daha çok galerinin kapandığını ve taşındığını görecek gibiyiz. Aynı şekilde 2014 yılında ertelenen ve 2015 yılında 3.’sü düzenlenen Mardin Bienali’nin durumu ne olacak? 2017, çağdaş sanat sahnesinde bir gerileme dönemi mi olacak?

2016, getirdiklerinden çok, ne yazık ki götürdükleri ile anılıyor, ve hafızalarımızda kötü bir yıl olarak kalacak. 2017’nin ne getireceği ise belirsiz, ama tahminlerimiz bir hayli fazla. Yazının başında, iyimserliği ve naifliği bir kenara bırakıp gerçekçi olmamız gerek demiştim, ancak bütün bu gerçeğin içinde unutmamamız gereken bir şey var: Hayat, içinde sanat oldukça güzel.