Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi (ANAMED), 24 Şubat – 17 Ekim 2022 tarihleri arasında, 2012 yılından bu yana düzenlediği 22 farklı sergiye yer verdiği “Geçmiş ve Şimdinin Buluşması: Fotoğrafik Bir Keşif” başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor.
Sergide, Bruno Vandermeulen ve Danny Veys’in geniş format analog fotoğraf makinesiyle siyah-beyaz film üzerine oluşturduğu fotoğrafların yanı sıra Ömer M. Koç Koleksiyonu’ndan 19. yüzyıl fotoğraf ve albümleri de yer alıyor. Sagalassos Arkeolojik Araştırmaları Projesi Direktörü Jeroen Poblome metinleriyle tarihi çerçeveyi kurarken, Meşher Direktörü Bahattin Öztuncay da sanatçıların kullandığı deneysel çekim ve baskı teknikleriyle ilgili açıklamalarıyla sergideki fotoğrafların bağlamına yerleşmesine yardımcı oluyor.
Vehbi Koç Vakfı, Yapı Kredi Yayınları, KU Leuven, LUCA School of Arts ve Sagalassos Arkeolojik Araştırmaları Projesi katkılarıyla gerçekleştirilen “Geçmiş ve Şimdinin Buluşması: Fotoğrafik Bir Keşif” sergisinde, sanatçılar Bruno Vandermeulen ve Danny Veys, günümüzde Isparta, Burdur ve Antalya’nın bir kısmını kapsayan tarihi Pisidya bölgesi ve çevresindeki “tarihi değiştirilmiş manzara” kavramına odaklanıyorlar. Sergi ile eşzamanlı yayımlanan, “Kaplumbağa Geldi Bir Gün Tek Başına” (Yapı Kredi Yayınları, 2022) isimli fotoğraf kitabından yola çıkarak hazırlanan sergide, eserler ANAMED’in 2013 yılında gerçekleştirilen “Tarihi Hayallemek: Sagalassos Kazı Fotoğrafçılığının Arkeolojisi” sergisindeki çalışmalar üzerine kuruldu.
Bir manzara uzak bir geçmişe tanıklık edebilir mi? Peki, bunun şimdiki zamanla ilişkisi nedir? Çağdaş fotoğrafçılığın ana temalarından biri, peyzajın kentsel genişleme yoluyla dönüşümünün belgelendiği “insan tarafından değiştirilmiş manzara”dır. Bu nedenle, “tarihi değiştirilmiş manzaralar” kavramıyla çalışmak, Vandermeulen ve Veys’in bir peyzajın tarihsel katmanlarını ve zamansal sürekliliğin mekânsal dağılım üzerindeki etkisini incelemesine olanak tanıyor. 2008 yılından beri devam eden çalışmalarında hem bin yıllık jeolojik süreçlerle hem de yüzyıllarca süregelen insan müdahalesiyle şekillenen manzarayı şimdi ve geçmiş arasında bir değiş tokuş ortamı olarak işlerken, fotoğrafları yokluk ile varlık arasındaki çizgiyi araştırıyor. İnsanlar çevre ile etkileşime girip yollar yapıyor, yerleşim yerleri ve kentler kuruyor, yapıları peyzajın içine katıştırıyor ve topoğrafyayı kendi yararına kullanıyor. Yerleşimler kentlere dönüşebiliyor, kentler ise yıkılıp tabakalar altında kaybolabiliyor.
Sanatçılar Vandermeulen ve Veys, geçmişe gönderme yapıp ilk fotoğrafçılara saygılarını sunabilmek için eserlerini siyah-beyaz film üzerinde geniş formatlı analog alan kamerası kullanarak yaratıyor. Görüntü alma sürecini kasıtlı olarak yavaşlatarak görüntü oluşturmaya dönüştürüyorlar. Bu yaklaşım ise fotoğrafçıların, “toprağı keşfeden kaplumbağalar” gibi doğru bakış açısını yavaşça arayarak belirli mekânlara gitmesine, konularıyla çalışıp onlarla iletişim kurmasına olanak tanıyor.
Kullanılan teknikler arasında albümin, tuz baskıları ve jelatin gümüş baskı gibi geleneksel metotların yanı sıra serigrafi, morötesi ve foto polimer baskıları bulunuyor. Özgün ve el yapımı eserlerden oluşan bu seçki, Ömer M. Koç Koleksiyonu’ndan 19. yüzyıl fotoğrafları ve albümleriyle bir arada sunuluyor. Bahattin Öztuncay’ın baskı tekniklerine dair açıklamalarından başlayarak Jeroen Poblome’un kitapta da yer alan metinleri üzerinden tarihsel bir bağlam oluşturuluyor. Sanatçıların eserleri yaratış sürecinden esinlenen Judith Desmyttere’nin şiirinden alıntılar da ek bir katman olarak eserlere eşlik ediyor.
Serginin açılışı, Yapı Kredi Yayınları tarafından yayımlanan ve Judith Desmyttere’nin şiiri ile aynı ismi taşıyan Kaplumbağa Geldi Bir Gün Tek Başına (Yapı Kredi Yayınları, 2022) adlı fotoğraf kitabının lansmanı ile eş zamanlı olarak gerçekleşiyor.