*Bu yazı Istanbul Art News Ocak, 2017 Sayı: 38 Piyasa eki için yazılmıştır.
Her şey Kasım ayında düzenlenen Contemporary Istanbul çağdaş sanat fuarında İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin standıyla karşılaşmamız ile başladı. Belediye, fuarda “İstanbul’a 9 Yeni Müze Kazandırıyoruz” başlıklı broşürler dağıttığı, her bir müzenin mimari maketlerinin yer aldığı standı ile adeta İstanbul kültür-sanat sahnesindeki bilinmeyen denklemlere bir yenisini daha ekledi. Fuardaki stantta karşılaştığımız mimari maketler, elimize tutuşturulan broşürler, standa gelen ziyaretçilere broşürdekilerin aynısı ezbere açıklamalar yapan görevliler ile bir anda hayatımıza 9 tane müze girmişti. Peki bu 9 yeni müzenin arkasında nasıl bir hikaye vardı?
Kültigin Kağan Akbulut’un 4 Aralık’ta Gazete Duvar’da kaleme aldığı “Haberiniz var mı: İBB 9 müze açıyor” başlıklı makalesi yayınlandığı gün kültür sektörüne hiç farkında olmadığı bir gerçeği tekrar hatırlattı: Aslında bu kadar küçük bir sektörde olmamıza rağmen, kimsenin kimseden haberi yok. Özel sektörde çalışanların nispeten sergi açılışlarında, yönetim kurulu toplantılarında, davetlerde veya günümüzde daha çok sosyal medyada birbirini yakalama ve son haberleri alma şansı olsa da, iş kamuya geldiğinde gerek merkezi, gerek yerel yönetim ve onların var olmayan kültür politikaları ve kültüre dair aksiyonları ile ilgili bilgimiz ve yaptırımlarımız gerçekten sıfır. Akbulut, yazısında bir “kamu” olarak toplumun, “kamu kuruluşu” olan belediye ile olan –ya da burada olmayan demek daha doğru olur sanırım- ilişkisine ise şöyle yaklaşıyor: “Bir kamu kurumu olarak İBB’yle olan ilişkimizin İstanbul Modern’den farklı bir yapıda olmasını bekleriz, değil mi? Ancak İBB’nin müze haberlerini öğrenme şeklimiz komik denecek düzeyde.” Peki ya 17 milyonluk bir şehirde yaşayan İstanbullular, kentlerine 9 tane yeni müze açılacağını biliyor mu? CI sonrası kültür-sanat gündeminde konuşulanlara bakılırsa ne AICA ve MMKD’nin ne de özel müzelerin dahi bu müzelerden haberi yokken, sıradan İstanbul halkının haberinin olması pek beklenemez. Bu müzeler ile ilgili bilgileri, arkasındaki hikâyeleri biraz eşelediğimizde ise karşımıza daha da tuhaf şeyler çıkıyor. Yeni Şafak gazetesinde Aralık 2016’da yer alan bir habere göre İstanbul Büyükşehir Belediyesi İstanbul’a 2017’de 16 yeni müze açmayı plânlıyor. Bu habere göre İBB’nin Contemporary Istanbul’da duyurusunu yaptığı 9 müze dışında ayrıca yılbaşında açılması plânlanan Şerefiye Sarnıcı, Yenikapı’ya kurulması plânlanan Minia World, Bizans Müzesi’ne dönüştürülecek Magnaura Sarayı gibi müzeler de bulunuyor. Ekim 2016’da Sabah gazetesinde yer alan başka bir haberde ise Osmanlı Kıyafetleri Müzesi’nden söz ediliyor. 16 sayısına denk düşen bir liste bulmak ise imkânsız.
Bu noktada iki aydan fazla bir süredir belediyeye ulaşmaya çalıştığımızda ve çeşitli sorular yönelttiğimizde ne yazık ki cevap alamadık. Belediye, en son gönderdiği cevapta bu müzelerle ilgili 2017 yılının Şubat ayında kapsamlı bir açıklama yapacağını söyledi. Bu noktada kamu ve basının, kendi şehirlerine yapılacak müzelerle ilgili bırakın söz sahibi olmayı, bilgi sahibi bile olamayacağını tekrar görmüş olduk.
İBB’nin Contemporary Istanbul standında dağıtılan broşürüne baktığımızda şu 9 müzeyi görüyoruz: İstanbul Müzesi, Tekfur Sarayı Müzesi, Kadıköy Gazhane Enerji Müzesi, Yenikapı Arkeoloji Müzesi, Tasavvuf Müzesi, Anemas Zindanları İşkence Müzesi, Haliç Tersanesi Bilim ve Teknoloji Müzesi, Modern Sanatlar Müzesi ve 15 Temmuz Şehitleri Müzesi. Bu müzelerin açıklamalarına baktığımızda da yine birbirinden tuhaf, tutarsız ve özensiz bilgiler görüyoruz.
Başlıkları, isimleri ve açıklamaları birbirinden tuhaf 9 yeni müze
İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti döneminde sıkça konuşulan, sonraları kendisi bir “şehir efsanesi” hâline gelen Şehir Müzesi ve/veya Kent Müzesi bunlardan ilki. 2010 sonrası İstanbul Kent Müzesi ile ilgili çalışmalarını hızlandıran İBB, 2012 yılında bu konuyla ilgili uzmanları bir araya getirdiği, Afşin Altaylı’nın koordinatörlüğünde, oldukça kapsamlı bir çalıştay bile yapmıştı. Bu çalıştayda ortaya çıkan en önemli konulardan biri, Kent Müzesi’nin varolan bir binanın dönüştürülerek ortaya çıkmasının yanlış olduğu, bunun yerine müzenin ve sergilenecek eserlerin ihtiyaçlarını karşılayacak, günümüz tasarım ve teknolojisine uygun yeni bir müze binasının gerekliliğiydi. Aynı zamanda bu çalıştaydan ortaya çıkan bir diğer önemli konu da, müzelerle ilgili çalışmaların disiplinlerarası uzman bir ekibe bırakılması gerektiğiydi.
2013 yılına geldiğimizde ise Gezi Parkı direnişi sayesinde ortaya çıkan Topçu Kışlası tartışması ile tekrar gündeme gelen Kent Müzesi, Topçu Kışlası’nın içinde yer alması planlanan bir “müzeAVM” olarak lanse edilmişti. Bunun üzerine Müzecilik Meslek Kuruluşu Derneği’nden yapılan basın açıklaması ise şöyleydi: “Kent müzeleri kentin farklı unsurlarını bağlayan sağlam bir halattır. İstanbul Kent Müzesinin Taksim’de gerçekleşen saldırı ve şiddet hafızası üzerine oturtulmaya çalışılmasını kınıyoruz. Kent müzeleri kentliyle birlikte kurulur, onları kucaklar, katılımcı olmayan bir mantığa teslim edilemeyecek kadar yaşamımızda etkin ve önemli mekânlardır.” Ancak çarklar başka yöne döndü, kentlilerin toplu olarak tutunduğu yeşil ve kamusal alan söylemi sayesinde evdeki hesap çarşıya uymadı, ve İstanbul Kent Müzesi Taksim’e yapılmadı.
2018 yılında Topkapı Şehir Parkı’nda açılması plânlanan İstanbul Kent Müzesi’nin bir önceki çalışmaları ve projesi tamamen iptal edilmiş durumda. 2014 yılında, belediyenin düzenlediği çalıştaydan sonra müzebilimciler, sanat tarihçileri ve akademisyenler gibi farklı alanlardan gelen bir küratöryel ekip var. Bu küratöryel ekipte her dönemin alanında uzman bir profesöründen farklı alanlardaki akademisyenlere, senograflardan arkeologlara birçok kişi yer alıyor. Ekip şu anda İstanbul’la ilgili düzenlenen tüm sergileri tarıyor, tüm yayınları topluyor ve oluşturacakları senaryo üzerinden bir envanter ve sergileme projesi hazırlıyor. Yeni müze projesini yapan Alper Derinboğaz, müzenin “sadece bir sergileme alanı değil, doğrudan kentle kurulacak bir ilişki” olduğunu söylüyor. Bunun için de müzeye kütüphane, geçici sergileme alanları, çocuk atölyeleri gibi birçok kamusal mekânın katılacağını, ve kamunun bu sayede müzeye katkısının olması plânlanıyor. İstanbul’un 8500 yıl öncesinden başlayan hikâyesini anlatmayı ve anatomisini sergilemeyi amaçlayan müzenin İstanbullularla nasıl bir ilişki kuracağı bu noktada gerçekten önemli.
Broşürde yer alan ikinci müze ise Fatih’te yer alacak Tekfur Sarayı Müzesi. Müzede, milattan sonra 13. yüzyılda inşa edildiği düşünülen Tekfur Sarayı’nda devam eden arkeolojik kazılarda ortaya çıkanların ve 16. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar Osmanlı sanatları arasında büyük önemi olan çini üretimine odaklanan bir anlatımın sergilenmesi planlanıyor. Yine broşürde müzenin adı başlıkta “Tekfur Sarayı Müzesi” olarak geçerken, logosunda Tekfur Sarayı Çini Müzesi ibaresini görüyoruz.
Broşürdeki 3. müze yine bir isim karmaşasına kurban. Logosu Gazhane İstanbul olarak hazırlanan, başlıkta Kadıköy Gazhane Enerji Müzesi olarak geçen, hazırlanan mimari görselleştirmede ise Hasanpaşa Gazhanesi Enerji Müzesi olarak geçen müzenin “konsept”i ise şöyle açıklanıyor: “Endüstri mirası niteliğindeki Hasanpaşa Hava Gazı Fabrikası yıllar içerisinde değişim göstermiş, bölgenin ve fabrikanın geçmişine ışık tutması ve ziyaretçilere geçmişi deneyimletecek şekilde fonksiyon kazandırarak sergilenmesi ile nesillere bilgi aktarımı sağlamak.” Projenin açıklamasında geçen birtakım ibareler ise kafalarda büyük soru işaretleri bırakıyor: “Gerçekleştirilmesi öngörülen proje ile kamusal alan olarak yeniden işlevlendirilecek Hasanpaşa Hava Gazı Fabrikası ve Binaları Enerji Müzesi’ni de kapsayacaktır. 19. yüzyılın nadide mimarisi ile endüstri mirası olan yapılar enerji müzesine dönüştürülerek; bir dönemin endüstri tarihine, mimarisine ışık tutacak, teknolojik olarak atıl durumda olan fakat belli bir ruhu olan bu mekanlara çağdaş müzecilik yöntemleriyle yeniden fonksiyon kazandırılarak kamunun ziyaretine açılacaktır.” Gazhane projesinin ne olacağı ile ilgili tartışmalar 2011 yılına kadar dayanıyor. 2011 yılında İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş proje ile ilgili “Sizlere yalan yanlış şeyler söylendiği kulaklarıma geliyor. Oraya bir kültür merkezi ve bir cami yapacağız. Diğer kısmını tamamen sizlerin kullanımına sunacağız. Sizler ne istiyorsanız, bizler onu yapacağız. Birilerinin dedikleri değil, sizlerin dediği olacak.” şeklinde bir açıklama yapmıştı. Topbaş, proje ile ilgili 2015 yılında ise şu sözleri söylemişti: “İnsanların gelip kültür sanat faaliyetlerini yürütebileceği bir alan olacak. Var olan fonksiyonların korunacağı projeyle burası yaşayan aktif bir mekan olmasını istediğimiz için sinema, tiyatro, kafeterya gibi fonksiyonlar yüklüyoruz. Yakın bir tarihte tamamlanacak olan bu mekan gıpta edilecek, heyecanla gezilecek görülecek bir yer olacak.” Belediyenin internet sitesindeki haberde ise proje ile ilgili şu bilgiler de yer alıyor: “Hasanpaşa Gazhanesi’nde enerji sistemleri müzesi ve bilgi tüneli, uluslararası sergi salonu, açık pazar yeri, atölye, 375 kişilik çok amaçlı gösteri salonu, çocuk bilgilendirme evi, 3 adet cep sineması, 40 kişilik 3d sinema ve fuaye alanı, kütüphane, seyir terası, restoran ve kafeterya ile 310 araç kapasiteli otopark yer alacak.” Buradan anlıyoruz ki aradan geçen 4 yılda camiden vazgeçilmiş, halkın ne istediği sorulmamış, onun yerine belediyenin ne istediği konusunda net cevaplar ortaya çıkmış.
İstanbul’a kazandırılacak 9 yeni müze arasında halk olarak hakkında en net fikirlere sahip olduğumuz müze ise muhtemelen Yenikapı Arkeoloji Müzesi. 2004 yılından beri Marmaray ve metro kazıları sırasında Yenikapı’da ortaya çıkan arkeolojik eserlerin sergilenmesi için kurulması planlanan müze “geçmişin arkeolojik kalıntılarını sergilerken geleceğe dair yeni hayaller kurduracak, ilham veren bir kompleks olarak” tasarlanıyormuş. Müze, aynı zamanda dünyanın en büyük antik gemi koleksiyonunu sergileyeceğini de iddia ediyor. Müze için hazırlanan tanıtım videosunda geçen “İstanbul’un 10.000 yıllık belleği bu müzede.” cümlesi ise oldukça kafa karıştırıyor. Zira, yine İBB’nin kuracağı İstanbul Kent Müzesi de İstanbul’un 8500 yıllık tarihini anlatacağını söylüyor. Kent Müzesi’nde anlatılmayacak o 1500 yıl acaba Yenikapı Arkeoloji Müzesi’nde nasıl anlatılacak? Yenikapı Arkeoloji Müzesi ile ilgili bir tuhaf durum da, 2015 yılında Radikal gazetesinde çıkan habere göre, İstanbul Arkeoloji Müzesi yetkililerinin müze inşaatının İBB’nin ukdesinde olduğunu, kendilerine bir bilgi verilmediğini söylemesi. Bu da, aynı şehir içinde iki arkeoloji müzesinin birbirinden nasıl bu kadar habersiz var olması adına düşündürücü.
Broşürde yer alan 5. müze olan Tasavvuf Müzesi’nin Haliç Feshane’de yer alması plânlanıyor. 8000 m2’lik bir alana kurulu olacak müzenin amacı ise tasavvuf kültürünü ve felsefesini daha iyi tanınır hâle getirmek. Yakın zamana kadar kongre ve fuar merkezi olarak kullanılan Feshane, 1836 yılında 2. Mahmut tarafından orduya fes ve çuha üretmek için 56.000 m2’lik bir alana kurulmuş. Günümüzde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından işletilen alan, belediye tarafından yürütülen çalışmalar ile yenileniyor. Projenin amacı ise “Feshane’yi Tasavvuf Müzesi olarak uluslararası standartlarda bir çekim merkezi hâline getirmek.” olarak belirtiliyor. 2014’te ihalesi açılan, 2015’te basına haberleri yansıyan müze ile ilgili başka herhangi bir bilgi ise bulunmuyor.
Belediye’nin açacağı müzelerden en ilgi çekici olanlardan biri ise Fatih’te yer alan Anemas Zindanları İşkence Müzesi. “Tarihi işkence aletlerinin sergilenmesi” konsepti ile kurulan müze, farklı tarihi dönemlere ait isyancıları itiraf ettirmek veya cezalandırmak için kullanılan fiziksel ve zihinsel cezalar ile aletlerin sergilenmesini içeriyor. Anemas Zindanları İşkence Müzesi için Istanbul Museum Production denilen bir kurum tarafından hazırlatılan web sitesinde ise müze hakkında yer alan çeşitli tuhaf bilgiler dikkat çekiyor. “Anemas zindanları (işkence müzesi), “Dünyada İşkencenin Tarihsel Gelişiminden” ve insanın insana eziyet etmek için geliştirdiği “İşkence Aletlerinden” Oluşacaktır.” ibaresi doğrudan müzenin web sitesinden alınmıştır. Bu noktadan baktığımızda, elimizde 2010 yılında tasarlanmış amatör bir web sitesi ve 2016 yılının sonunda hâlâ açılmamış bir müze var. Ortaya ne zaman neyin çıkacağı ise tabii ki meçhul.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne bağlı Haliç Tersanesi’nde açılması plânlanan Haliç Tersanesi Bilim ve Teknoloji Müzesi ise 13.300 m2’lik bir alana yayılıyor. Broşürde bu alanda yapılacak müze ile ilgili sadece şu cümle geçmekte: “Bilim ve teknoloji müzesi bu alanda hizmet verecektir.” 2014 yılında Beyoğlu Belediyesi gazetesinde yer alan bir haberde ise bu alanda “Bilim, Sanayi, Teknoloji, İnovasyon Merkezi ve Denizcilik Müzesi” kurulması plânlandığını görüyoruz. İnovasyondan vazgeçildiğini, Denizcilik Müzesi’nin rafa kaldırıldığını (ya da Beşiktaş’taki Deniz Müzesi o işlevi mi görüyor?) ve projenin yine meçhul sularda yüzdüğünü söyleyebiliriz. Aynı haberde, projenin paydaşları olarak “üniversiteler, Kültür Ve Turizm Bakanlığı, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı ve İBB şirketleri”nin yer aldığı belirtiliyor. Fakat bu paydaşlar arasında ne gibi bir iş bölümü olduğuna dair net bir bilgi ise mevcut değil.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin açmayı plânladığı müzeler arasında en muğlak olanı ise Modern Sanatlar Müzesi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi envanterine kayıtlı modern ve çağdaş sanat eserlerinin sergileneceği müze hakkında hiçbir yerde bilgi bulunmuyor.
Belediye’nin son müzesi ise adeta bir “şov merkezi”: 15 Temmuz Şehitleri Müzesi. Broşürdeki açıklamaya göre müze projesi şöyle: “Ülke birlik ve beraberliğimizi bozmak üzere plânlanan hain saldırı karşısında gösterdikleri cesur savunma sırasında yitirdiğimiz 241 şehidimizin anısına 15 Temmuz Şehitleri Müzesi açılması plânlanmaktadır.” 15 Temmuz Şehitleri Müzesi, daha açılmadan bir siyaset arenası, bir söylem evi olmaya aday. Yeni Şafak gazetesinde müze ile ilgili yer alan habere göre belediye, kamyonetle Taksim’e çıkan Şerife Boz’un kamyonetini, 5 adet tank tarafından ezilmiş aracı, tankın önünde yatan vatandaşın o gün giydiği kıyafetleri müzeye koymak üzere satın almış. Ekim ayında basında çıkan haberlerde adı “15 Temmuz Şehitleri ve Demokrasi Müzesi” olarak geçen müze projesinin son hâli hakkında ise kesin bir bilgi bulunmuyor. İBB Başkanı Kadir Topbaş’ın talimatıyla kuruluş çalışmalarına başlanan müze için, Kültür AŞ tarafından, İstanbul Valiliği, İstanbul Emniyet Müdürlüğü, siyasi parti başkanlıkları, 1. Ordu Komutanlığı ve Atatürk Havalimanı ile işbirliği yapmak için harekete geçildiği de aktarılıyor. NTV’de yer alan habere göre ise müze 10.000 m2’lik bir alana kurulacak.
müzeler hakkında yüzlerce soru
Bu 9 müze hakkında konuşulması, tartışılması ve araştırılması gereken birçok yönü var. Bunlardan ilki, İstanbul’da 9 yeni müzeye ihtiyacımız var mı? İstanbul’da 100’e yakın müze var. Bir metropol olarak bakıldığında mantıklı bir sayı olarak görülse de bu müzelerin yıllık ziyaretçilerine baktığımızda bunun tam tersini görüyoruz, müze ziyaretçi verileri her ne kadar erişmesi zor olsa da, TÜİK’in ve Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın çeşitli kaynaklarına dayanarak yapacağımız bir çıkarım ile bu rakamların gerektiği kadar yüksek olmadığını söyleyebiliriz.
Bu müzeler hakkındaki ikinci bir tartışma konusu da müzelerin yerleri, mimarileri ve kapsamları üzerinden. Dünyanın birçok yerinde devlet ve yerel yönetim tarafından açılacak yeni müzeler müzelerin konumundan mimarisine, koleksiyonundan işletmesine birçok şeyi şeffaflık politikası dâhilinde yaparlar. “Müze” kavramının kendisinin dâhi sorgulandığı bir dönemde İBB’nin sorgusuz sualsiz, kamunun kaynaklarını kullanarak 9 -ya da 16- müze açması gerçekten trajikomik. Bütün bu müzelerin mimari, eser alımı, işletme gibi ihale süreçlerinin adeta kamudan saklanarak yapılması ise Türkiye’nin genel siyasi durumu ve olmayan kültür politikası ile oldukça uyumlu. Örneğin, Helsinki’de deniz kıyısına yapılması plânlanan Guggenheim Müzesi için 2015 yılında mimari tasarım bir yarışma ile seçiliyor. Ancak yapılan anketlerde halkın %75’i bu müzenin yapılmasını istemediği için müze yapımına hâlen başlanmadı. Halk, bu müzenin çağdaş sanattan çok bir marka ve PR değeri olduğunu düşündüğü için bu müzeyi istemiyor. Aynı şekilde 2016 Mayıs’ında açılan Filistin Müzesi de bize İstanbul’a kurulması plânlanan müzeler ile ilgili bir başka soruyu sorduruyor. Filistin Müzesi, içindeki eserler yerleştirilmeden 20 yıllık bir inşa süreci sonunda geçtiğimiz yaz açıldı. İstanbul’a kurulması plânlanan bu müzeler de acaba içleri boş, eserler olmadan mı açılacak? İçlerindeki eserler belli ise, bu eserler nasıl bir küratöryel seçim ve yerleştirme ile koyulacak?
İstanbul’a 9 yeni müze “kazandıran” İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin acaba bu müzeler ile ilgili hazırlanmış bir kültür politikası var mı? Bu müzelerin eser alımları ve yerleştirmeleri nasıl olacak? Müzelerin iletişim, tanıtım, seyirci geliştirme gibi alanları nasıl olacak? Müzelerde kimler çalışacak? 9 yeni müze, bize 900 farklı soru sordurabiliyor. Ancak bu sorulardan bir tanesinin bile cevabını bulmak oldukça zor.
Gelecek ancak geçmişin sahiplenilmesi ile yaşanabilir*: Müze Gazhane