kültür.limited 2023 yılı sonunda 8 yıllık yayın hayatını sonlandırmıştır. Site, bir arşiv işlevi görmesi için açık bırakılmıştır.

Bilsart’ta yeni sergi: “Yoklarla Konuşmak”

9 Ekim 2020

Bilsart, 7 – 28 Ekim 2020 tarihleri arasında, küratörlüğünü Ahmet Ergenç’in üstlendiği Hera Büyüktaşcıyan ve Mehmet Ali Boran’ın yer aldığı “Yoklarla Konuşmak” isimli sergiye ev sahipliği yapıyor.

Mehmet Ali Boran ve Hera Büyüktaşcıyan’ın, merkezinde iki ‘kuş’un durduğu, hatta kuşların anlatıcı olduğu bu videoları, benzer bir anlatı biçiminin yanı sıra ortak bir derdi de paylaşıyor: geçmişi kurtarmak, geçmişin ‘hayaletleri’ni konuşturmak ve bugünü o kurtarılan hayaletlerle birlikte yeniden okumak. Geçmişi unutturma, tahrif etme ya da hayaletleştirme politikasının temel ideolojik hamlelerlerden biri olduğu düşünülürse, bu iki video da hakim ideolojik anlatıya karşı birer müdahale gerçekleştiriyor. Ve bu müdahaleler, Foucault’nun ‘karşı-tarih’ ve ‘karşı-hafıza’ dediği şeyin yolunu açabilecek birer patika daha açıyor.

Derrida’nın (artık çok bilinen ve üzerine çok konuşulan) hayalet-bilim (hauntology) kavramı bu iki video için de kullanılabilir. Derrida’nın önerdiği yöntem tarihin ya da anlatıların ‘hayaletleri’ne bakmak ve resmi manzarayı ya da anlatıyı yapısöküme uğratmaktı. Ontoloji değil, hontoloji. Varolana değil, varolmayana bakmak. Ya da Sevim Burak’ın dediği gibi: “Yoklarla konuşmak.” Burada, hem Boran hem de Büyüktaşcıyan geçmişin hayaletimsi hikâyelerini konuşturuyorlar: ‘yok’ sayılanlarla bir konuşma.

Büyüktaşcıyan, ‘Ne Yerde Ne Gökte’ adlı video işinde bir kuş figürü üzerinden zamanlar arası bir yolculuğa çıkarak, şimdi ile geçmişi üst üste bindirerek bir geçmişi kurtarma hamlesi yapıyor. Bu hamledeki ‘ana-karakter’ Bergama’da bulunan, MÖ 160-150 yılları arasına ait bir ‘papağan mozaiği’nden esinle üretilen bir kuş. Bu kuşun eski zamanların Pergamon’uyla, günümüz Bergaması arasında gidip gelmesi, iki zamanı birbirine bağlıyor: tarih, kayıp, tarih anlatısı gibi kritik mevzular bu kuşun tanıklığıyla anlatılıyor. Bu tanıklık insana geçmişin geçmiş olmadığını, o hayaletlerin taşlarda, yapılarda, coğrafyada titreştiğini hissettiriyor. Anadolu’da bir hayalet dolaşıyor, hontolojik bir kazıyla açığa çıkarılmayı bekleyen bir hayalet.

Boran ise Büyülü Ev adlı videosunda, Mardin’de bir Ermeni aileye ait Kespo malikanesinde ‘kafası koparılmış’ olan bir güvercini ‘protez’ bir kafa takarak onarıyor ve bu ideolojik ve fiziksel şiddete uğramış sembole iade-i itibarda bulunuyor. Burada çok sert bir tahribat var: bir küçük heykelin kafasının koparılması, hem Ermeni mirasının nasıl bir şiddetle yok edildiğinin ifadesi, hem de nekro ve biyopolitikayla alakalı bir şey.

Hem Boran, hem de Büyüktaşcıyan tarihin hayaleti diye de ifade edilebilecek ‘yok-şey’le bugüne müdahalede bulunuyorlar. Bugünü resmi tarihin değil, öteki-tarihin gözüyle yeniden görmek için iki kritik müdahale.