Bilsart, 3 – 15 Ocak 2019 tarihleri arasında Okay Özkan’ın ‘Taşlar’ isimli solo sergisine ve 17 – 29 Ocak 2019 tarihleri arasında Mehmet Öğüt’ün ‘Grejuva’ isimli solo sergisine ev sahipliği yapıyor.
Taşlar sergisi, ismini Mehmet Öğüt’ün video yerleştirme çalışmasından alıyor ve Grejuva sergisi ismini Okay Özkan’ın video yerleştirme çalışmasından alıyor.
Taşlar, ilk olarak 2014 yılında Den Haag Kraliyet Akademisi’nde yaptığım ve halen devam eden bir çalışma. Den Haag’a gittiğimde genel olarak İstanbul sokaklarına kıyasla “steril” sokaklarla karşılaştım. Bu steril ve düzenli şehirde karşınıza nadiren çıkacak “düzene ait olmayan” birçok şey size ilginç gelebiliyor.
Şehirde dolaşırken karşıma çıkan üç tane taşı alıp üzerlerine düşünmeye başlamam Taşlar isimli çalışmanın başlangıcı oldu. Taşları avucumda tutarken daha iyi nasıl kavranacağını düşündüm; örnek vermek gerekirse yerden atmak için bir taş aldığımızda farkında olmadan, milisaniyeler içinde, onu daha iyi kavrayacak bir nokta ararız. Buradan yola çıkarak “kavramak” anahtar kelimesi ve “daha iyi nasıl tutarım” sorusu bu çalışmayı şekillendirdi. Taşlar çalışmasındaki videolarda, taşları avucumda daha iyi kavrayabilmek için döndürüp duruyorum. Ayrıca videodaki taşlar da kaide üzerinde sergileniyor; tabi her taş alındığı yere dair anlamları beraberinde getiriyor. Örnek vermek gerekirse Okmeydanı’ından ya da Şanzelize Caddesi’nden alınan taşların kodlarını birbirinden farklı okuruz.
Grejuva, suyun üzerinde yanan, sönmeyen ateş anlamına gelmektedir. Rum ateşi olarakta bilinir. Çalışma temelinde ateş yer almaktadır. Antik Yunan Felsefesinde Herakleitos’un, tüm bu unsurlar temelinde arkhe’yi (temel maddeyi) “ateş” olarak tariflediği ve ona göre, ateşin varlığın ilk temeli ve içinde bütün karşıtlıkları eriten bir birlik olduğu görülür. Ateş 400.000 yıl kadar önce, Homo Sapiens öncesinde insanlık tarafından kontrol altına alınmaya başlanmıştır.
Yaşam, daimi bir akıştır; Herakleitos “Panta Rhei” (her şey akar) demiştir. Hegel de, her şeyin daimi bir akış halinde olduğunu belirterek “Mücadelenin her şeyin atasıdır” sözü ile bu daimi akışı diyalektik düşünce yapısını temellendirmek için örneklendirmiştir. Henri Bergson da evrimin daimi bir akış ve değişim süreci olduğunu belirtirken, bu öncüllerden hareket ediyordu.
Grejuva, bu temeller üzerinden, insanın doğayla çatışma halinde oluşunu görselleştiriyor. Suyu ateşi söndüren element olarak kabul ederken, doğa kendi kuralları çerçevesinde tam tersini yapabiliyor. Neft, sülfür ve zift karışımı ile elde edildiği düşünülen bu kimyasal tepkime doğayı kontrol ettiğini düşünen bizlere, doğanın karşısında aslında ne kadar aciz olduğumuzu hatırlatır niteliktedir. Doğa izlerini kendi normlarıyla oluşturur, çalışma bir müdahale etme halinden ziyade, bir tanıklık duruşuna sahiptir.