kültür.limited 2023 yılı sonunda 8 yıllık yayın hayatını sonlandırmıştır. Site, bir arşiv işlevi görmesi için açık bırakılmıştır.

Elmgreen & Dragset’in İstanbul Bienali, Gelecek Küratörler için Bir Model

5 Ekim 2017

Sanatçı ikili Elmgreen & Dragset, İstanbul Bienali için “iyi bir komşu” temasını önerdiğinde, dünya bambaşka bir yerdi. Barack Obama, Amerika Birleşik Devleti’nin başkanıydı; Britanya, Avrupa Birliği’nin dayanak noktasıydı. Recep Tayyip Erdoğan’a karşı askeri darbe henüz gerçekleşmemişti. O zamandan beri gezegen, ekseninden kaydı.

Bienal halka açılırken, “iyi bir komşu” -insanlar ve ülkeler olarak nasıl bir arada yaşayabiliriz meselesi- çok az kişinin öngörebileceği şekilde güncel bir konu. Eğer, görünürde, Türkiye, normalliğin soyut bir şeklinden kurtuluyorsa, darbenin akıbeti derinleşiyor. Devam eden olağanüstü hâl tarafından desteklenen Erdoğan, darbeyi destekleme şüphesiyle kamu görevlilerin işlerine son verilmesinin yanı sıra on binlerce insanın tutuklanmasına başkanlık yaptığı bildiriliyor. Duruşmalar devam ediyor. İfade özgürlüğü de ciddi bir biçimde azalıyor ve sosyal medya gönderileri üzerinden tutuklamalar olağanüstü.

Bienal’in basın konferansından söz etmişken, Elmgreen & Dragset, sansür gibi iddiaları reddetse de, Türkiye’de çalışmanın zorluklarından bahsetti. Başa çıkmak zorunda oldukları kısıtlamalar sorulduğunda, “Elbette, tüm dünyanın Batı Avrupa veya Amerika’ya benzemediği, dünyanın geri kalanından daha farklı olan bir ifade özgürlüğünün olduğu zamanda yaşıyoruz.” diyor, Michael Elmgreen. “Fakat Bienal hazırlığında, yapamayacağımız hiçbir şey yoktu.”

Siyasal doğrucu olsun olmasın, ikili, gayet dolu bir içerikle, dönüşümlü olarak politik ve şiirsel, yerel sahneye sıkı sıkı bağlıyken uluslararası arenaya da ulaşabilen bir Bienal ortaya çıkardı. Sergi alenen Erdoğan’ı eleştirmeyebilir, fakat yine de tartışmalı ve etrafına uygun. Bu harika bir başarı.

“iyi bir komşu”, aynı zamanda bir küratörlük dersi. Sanat yıldızlarının yeteneklerine göre, Elmgreen & Dragset, oldukça düşük bir profil çiziyor. İkilinin sergisi, Adam Szymczyk’in Documenta’sının tam karşısında duruyor. Bu, olağanüstü küratörlerin büyüklüğünden ötürü görülmesi imkânsız sergi modelinin bir panzehiri. Fred Wilson, Monica Bonvicini ve Rayyane Tabet’in dâhil olduğu -56 kişi ile- sanatçı sayısı kasten azdı. (Bir önceki bienalde 100’ün üzerindeydi.) Katılımcıların 30’u yeni komisyonları temsil ediyor. Küratöryal bir söylem yok; “iyi bir komşu gördüğünüz biri midir?”den “ iyi bir komşu cinsiyetsiz midir?”e kadar, temaya dair 40 soru var.

Geri kalanı, Bienal’in Avrupa yakasında konumlanan 6 mekânı boyunca bu sorularla mücadele eden ve birçok yeni soru yönelten sanatçılara bırakılmış. Bu mekânlar, prototipik mahalle türlerini taklit ediyor: bir ev, bir okul, bir sanatçı stüdyosu, iki sanat kurumu (İstanbul Modern ve Pera Müzesi) ve bir hamam.

Bu, kişisel olan politiktir argümanı, tembel bir kinâye, fakat doğru olmaktan da vazgeçmiyor. Ve bu, Bienal’in hiç çaba sarf etmeden kucakladığı o küçük ve büyük etkinliklerin örtüşmesi –Andrea Joyce Heimer’ın, memleketi Indiana’daki siyah ve beyaz aileler arasındaki çete savaşını tasvir eden resmi veya Mahmoud Obaidi’nin, Irak’tan kaçarken kurtarmayı başardığı kişisel dökümanlarının bir koleksiyonu olan Compect Home Project (2003-04).

Komşu ülke Suriye’yi düşünmeden, İstanbul’u ve komşu kavramını düşünmek zor. Yaklaşık olarak 3 milyon Suriyeli mülteci Türkiye’de yaşıyor ve büyük bir çoğunluğunun ana tesislere ulaşımı yok. Hiçbir sanat, bu insanlık trajedisinin yıkıcı kötülüğünün hakkından gelemez, fakat Erkan Özgen’in kısa videosu Wonderland (2016), mevcut durumun üzücü bir çağrışımı. Kobani’den kaçışını anlatan sağır ve dilsiz genç bir çocuk olan Muhammed’i gösteriyor. Wonderland’in gücü, direkt olarak anımsananlar  bombalar, suyun eksikliği- ve Muhammed gibi milyonlarca insanın yaşadığı travmanın ağırlığı gibi geride kalan şeylerin arasındaki gerilimde yatıyor.

Türkiye, hem özel hem de diğer coğrafyaları uyaran sanat eserleriyle Bienal boyunca hem odak hem de odak dışı. Latifa Echakhch’ın Crowd Fade‘i (2017) iki tarafta da insan gruplarının görüntüleriyle boyanmış uzun bir koridor; duvarlar kasten parçalanmış, yüzlerin birçoğu yerdeki toza ufalanmış. 2013 Gezi Parkı protestolarına dayalı görüntülerden oluşan parça, Türkiye ve diğer bölgelerdeki barışçı toplantı hakkının gitgide artan erozyonuna bir referans.

Olaf Metzel’in Sammelstelle‘i (1992-2017), mülteci kamplarının ve gecekondu mahallelerinin bir imleyicisi olarak duran bir materyal olan kıvrımlı demirin parçalarıyla kaplı bir alan. Esasen eski Yugoslavya’daki savaş yüzünden çıkan mülteci krizine bir yanıt olarak tasarlanan çalışmanın son tekrarı, çarpıcı bir yapısal söylem yaratıyor. Sammelstelle; Soweto, Rio veya Delhi’nin yanı sıra Calais’s Jungle, Lesbos ve Malta’yı çağrıştıran bir odada izleyicileri tuzağa düşürüyor. Yerinden edilmiş 31,1 milyon insana ve daha geniş bağlamda evi, metal levhadan yapılma kırılgan bir montajdan biraz daha büyük olan herkese saygı gösterisinde bulunuyor.  

Ancak, tüm sanatçılar bu soruları bu kadar şık bir biçimde ele almıyor. Stephen G. Rhodes’un Wilkommen Assumption: Or the Private Propertylessness and Pals (2017) adlı çalışması, eski hamamın kubbelerinden birine tırmanan çadırların bir enstalasyonu. Louisiana’daki kırılmanın feci sonuçlarını ve Akdeniz’deki mülteci kamplarının durumunu anımsatmayı ifade ediyor, fakat bu apaçık sunum, yeni bir şey söylemek için fazla acele, fazla aşikar. Kırılgan sığınaklar, kendilerinin bir parodisine dönüşüyor.

Bienal ayrıca, ünlerinin zirvesinde olan Elmgreen&Dragset, birçok genç sanatçı için bir tramplen sağladığı için de göze çarpıyor. Bu bağlamda öne çıkanlardan biri, Lungiswa Gqunta’nın Lawn 1 (2016-17) adlı çalışması. Yeşil petrolle dolu ters dönmüş, kırık Coca-Cola şişeleri, yerde sıraya dizili. Hem Güney Amerika’da beyaz mahallelerle ilişkilendirilen çimleri hem de izinsiz girenleri caydırmak için beton duvarları parlatan cam kırıklarını anımsatan bir yeşil halı oluşturuyor. Vajiko Chachkhiani’nin videosu Life Track (2014), bir darülaceze penceresinden dışarıyı izleyen hasta, evsiz bir adamın değişmez çekimi, bienalin en akıldan çıkmayan görüntülerinden biri.

Hâlâ gelişmekte olan sanatsal çalışmalara bu kadar alan vermek, bir takım risklerle birlikte anılıyor -yeni komisyonun kağıt üzerinde söz verdikleri gibi bir etkiyi yaratmama şansı. Mahmoud Khaled’in Proposal for a House Museum of an Unknown Crying Man (2017)‘i, Do You have to Work Tomorrow (2013) gibi parçalarla kuir kimliği keşfeden sanatçının son çalışması, Mısır’ın son karışıklığının perde arkasına dayalı iki genç erkek arasındaki Grindr takasını resmeden oldukça etkileyici fotoğraf serisi.

Khaled’in sürükleyici enstalasyonu, 2001 yılında, Nil’de bir tekne partisine katıldıkları için tutuklanan 52 gey erkeğin hikayesini başlangıç noktası olarak alıyor. Homoseksüellik, Mısır’da hâlâ illegal ve dava boyunca erkekler, yüzlerini gizledi. İçlerinden biri ağlarken görüntüleniyor ve Mısır’daki LGBT topluluğu için bir ikon hâline geliyor. Khaled, ağlayan adam için yeni bir yaşam kuruyor. Sanatçının tasavvurunda, Giovanni Bragolin’in meşhur ağlayan çocuklar resimleriyle etrafı çevrili, İstanbul’da münzevi bir yaşam sürüyor. Ziyaretçilere sesli rehberler veriliyor ve ziyaretçiler, gösterimde olan farklı elementlerin sistematik olarak parçalara ayrıldığı, odadan odaya sürükleniyor. Burada bir pürüz var. “House museum”, birilerinin kendi adımında keşfetmek için fantastik bir mekân olabilirdi, fakat Khaled, enstalasyonunun anlatım gücüne daha çok güvenme ihtiyacı duydu ve konuşmayı nesnelerin yapmasına izin verdi. Ancak, sesli rehberin sıkı kontrollü anlatımı, hayata dönmek için çabalayan ağlayan adamı boğuyor.

Eğer tecrübeyi değil kibiri ön planda tutarlarsa, bu tür küçük hayal kırıklıkları küratörlerin ödemeye hazır olduğu bir bedel. Fakat riskin olmadığı yerde, başarı da olmaz. Elmgreen & Dragset’in Bienal’i, yeni enerjilerle başa çıkan cömert ve ilgili bir platform. Dünyayı değiştirmek için hareket etmiyor, fakat sanatın, diğerleriyle paylaşmanın ne anlama geldiği hakkındaki dikkate alınan yansımaları sunabileceğini kanıtlıyor.

*Bu yazı Artsy‘den çevrilmiştir.