Bazıları müzeleri Botticelli’nin Venüs’ü olarak görüyor; çoktan tamamlanmış, öylece doğmuş kusursuz yapılar. Ayrıca birçok insan, kâr amacı gütmeyen müzelerin kurulması veya büyümesi için gerekli olan “ticari” boyutun varlığından haberdar değil.
Ancak Amerika’daki müzeler temelde bir “iş” olarak görülüyor. Amerikan müzeleri Avrupa’daki birçok müzenin aksine, ne krallığa ait koleksiyonları sergileme gibi bir geleneğe sahip ne de hükümet fonları tarafından destekleniyor.
Her ne kadar kâr amacı gütmeme yönleriyle ve iş dünyasından ayrı oldukları düşünülse de Amerikan müzeleri her zaman ticari aktivitelerden doğdu ve bu aktiviteleri sürdürdü. Ticari faaliyetler olmadan bu müzelerin varlığından söz edilemez. Sanatın ve paranın ayrı evrenlerde faaliyette olma düşüncesini, Sotheby’s Institute Art Business yüksek lisans programı ile çözmek istiyor.
İşte, “kâr amacı gütmeyen” müzelerin arkasındaki işler hakkında bilinmesi gerekenler:
501(c)3 nedir?
Çoğu zaman yardım kuruluşları ve özel vakıflar ile ilgili olan bir 501(c)3 şirketi, vergi durumuna göre tanımlanır: şirket ve kurumlar gelir vergisi ödemek zorunda değildir. Buna sıklıkla “kâr amacı gütmeyen” şirket modeli deniliyor. Fakat burada “kâr amacı gütmemek” bir iş modeli değil; aksine sanat organizasyonları için kâr elde etmek oldukça önemli.
Internal Revenue Service (IRS) prensibine göre bir 501(c)3, amaçlarına yönelik bir aktivite yürüterek kâr sağlayabilir. Bu kârlar sadece misyona uygun gerekli harcamaları ve ücretleri ödemek için kullanılabilir. Dolayısıyla kar amacı gütmeyen bir kurum için önemli olan karı nasıl elde ettikleri değil, o karı nasıl değerlendirecek olmalarıdır.
Kâr amacı gütmeyen bir kurum gelirinin 3 kazancı nedir?
- Müze cirosunun yarısından fazla katkı veya bağış toplama.
- Müze giriş ücreti. Önemsiz olmasa da küçük bir kazanç. Örneğin, Metropolitan Müzesi’nin gelirinin sadece %2’si bilet satışlarından elde ediliyor.
- Faaliyet geliri genellikle bir müze gelirinin %40’ını oluşturuyor. Oldukça yeni ve yükselen bir kategori olarak, alım satım ve ruhsatlamadan hediyelik dükkan ve eğitimsel programlara her şeyi çevreleyebilir. Müzeler için bu standart gibi görünse de, geçmişteki müze iş modellerine kıyasla daha yeni ve yıkıcı gelişmeler sergiliyor.
Para nereden geliyor?
Diğer kâr amacı gütmeyen kuruluşlar gibi müzeler de gelir elde etmek için birçok taktiği kullanıyor. Örneğin galalar, kamuoyunca yakından takip edilen bağış etkinlikleri olarak biliniyor ve basının ve kamunun oldukça ilgisini çekiyor. Fakat galalar topluluk oluşturma ve yönetim kurulu üyelerinin ve bağışçıların saygınlığını kazanması için var olduklarından ötürü gelir için pek de güçlü bir seçenek değil. Harcanan her dolardan $0.40 kadarı geri dönüyor ve bu, önemli etkinlikleri planlama ve hayata geçirme için çalışanların harcayacağı zamanı hesaba bile katmıyor.
Müze mağazaları yararlı olabilir, fakat çoğu durumda yalnızca kâr ile zararı eşitler. Kafeler çok az fayda sağlayabilir, fakat esasen ziyaretçilere sunulmak için öngörülen bir hizmet, müze deneyiminin beklenen bir parçası. Eğer iyi yürütülürse, eğitim programları kazanılan gelir için önemli bir kaynak olabilir. Kuruma ait veya kurumun markasının tanınırlığına etki eden eserlere bağlı olarak alım satım ve ruhsatlama önemli olabilir. Müzenin vizyonu ve prensiplerine göre şirket sponsorluğu da büyük bir rol oynayabilir. Ziyaretçi, sanat için değil, cazibeli arka plan özelliğini kullanmak için orada olduğundan evlilik töreni gibi etkinlikler için mekân kiralama yarar sağlamadan çok tartışmalı. Çalışanların ve yapıların etkinliklerde yıpranması, birçok müze için bu seçeneği kazançlı olmayan kısım yapıyor.
İyi bir müzenin gelirinin %60’ını oluşturan bir ana gelir kaynağı olan bağış toplama, zorlu katılım hikayeleriyle ilgili olduğunda iyi bir görünürlük kazanabilir. #GivingTuesday böyle bir örnek. Fakat gerçekte, müzeler için gelir kaynağını sağlayanlar sürekli bağışçılar; yıllık bağış, doğrudan posta gönderimi, kitlesel fonlama veya küçük hediyeler değil. 80/20 kuralı, bağışçıların %20’sinden gelen hediyelerin %80’iyle bağış için geçerli oluyor. 2017 yılında Met analizinde görüldüğü üzere bağışçıların %12’sinden gelen hediyelerin oranı %88 olarak açıklandı. Yeni bağışçı elde etmek için çalışanların zamanını ve enerjisini harcamak yerine ilgili ve uzun vadeli bağışçılara odaklanmak, müze için bağış toplayanlar için iyi bir tavsiye. 2008 yılından beri %12’ye düşen bağışçı korumasıyla, korumaya odaklanmak bir organizasyonda güvenilir bir gelir akışı anlamına gelir. Az sayıda fakat cömert bağışçı etrafındaki gelir aynı zamanda büyük hediye görevlilerinin, organizasyonda en çok ödeme alan işler arasında yer aldığı anlamına geliyor.
Kâr amacı gütmeyen müzeler ne kadar likit?
Özellikle büyük ve iyi finanse edilen müzeler, milyon dolarlara varan etkileyici bir kâr hanesine sahip olabilir. Met vaka analizine bakıldığında, listelenmiş mal varlığı yaklaşık 4 milyar dolar. Fakat, bu -küçük veya büyük- sanat kurumlarının likidi diğer sektörlere oranla biraz daha kısıtlı. Aynı Met örneğinde peşin mallar sadece 7 milyon dolar. Müzeler en iyi yöntem olarak herhangi bir zamanda 90 günlük likide sahip olmalı.
Mülk sahipliği, kâr hanesine katkıda bulunabilir, özellikle büyük alanlarda. Fakat mülk ve vasıtalar, müzenin harcanabilir parasına bakıldığında yanlış bir algı sağlayabilir. Örneğin birçok müze kendi mülküne veya etkileyici binalara sahip değil, fakat bunun yerine devletin mülkünü kullanma hakkını sürdürüyor.
Yukarıda verilen üç gelir kaynağından biri olan bağışlar bir müzenin likit mal varlığına girebilir, tabii eğer kısıtlamasız hediyeler ise. Bunlar, özellikle büyük eski binalarda, fahiş fiyat potansiyeli olan aydınlatma ve ısıtma gibi faaliyet giderleri için kullanılabilir. Envanter satın alımı, bir diğer likit kaynak kullanımına örnek. Bağışlar veya bağış kaynakları proje temelli veya yardım sermayesi olarak tahsis edildiği zaman kısıtlamasız hediyeler, müze varlıklarından büyük bir parçayı temsil edebilir fakat akıcılaştırılamaz.
Çıkarımlar neler?
Louvre, Amerikan müzelerinin benzersiz olduğunu dile getiriyor. Dünyanın tartışmasız en ünlü müzesi olan Louvre, mucizevi bir şekilde Fransız hükümeti tarafından fonlandı ve ruhsatlamadan bağışlara diğer gelir akışlarıyla desteklendi (yeni açılan Louvre Abu Dhabi önemli bir örnek). Karşılaştırıldığında, Amerika’daki kâr amacı gütmeyen müzeler hükümet desteği olmadığı için yurttaşlık fikirli filantropi ve bankacı ve finansçıların ticari zekaları sayesinde ortaya çıktı.
Ufukta görünen belirsiz vergi politikaları değişimleriyle, Amerikan nüfusunun bağış yapan %30’unun %8’lik bir orana düşeceği belirtilirken, kayıtlar, hediyelik eşya mağazası, ruhsatlama ve diğer gelir akışları her zaman olduğundan daha fazla önem kazanıyor.
Kâr yoksa misyon da yok. Yüksek faaliyet giderleri ve sınırlı akıcılığı olan müzelerin ayakta kalmaları için kazançlı olmaları tek yol. Müzeleri vergiye tabi gelirlerden koruyan 501(c)3 ile, müzenin misyonu için gelirlerinin kullanması sadece yol gösteren bir prensip değil, aynı zamanda bir iş modeli koşulu.
*Bu içerik, Sotheby’s Institute internet sitesinde 10 Ocak 2018 tarihinde yayımlanan “The Business Model of the Nonprofit Museum” başlıklı yazıdan çevrilmiştir.