kültür.limited 2023 yılı sonunda 8 yıllık yayın hayatını sonlandırmıştır. Site, bir arşiv işlevi görmesi için açık bırakılmıştır.

Kendine Ait Bir Oda’dan iki yeni sergi

5 Kasım 2021

Kendine Ait Bir Oda, 30 Ekim – 30 Aralık 2021 tarihleri arasında “İçindeki özlem yalnızca geçmişe değil, biliyorum” ve “Tepenin Sonundan Sonra” başlığını taşıyan sergilere ev sahipliği yapıyor.

KABO’nun kurucu direktörü Esra Okyay’ın davetiyle, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde 1980’lerin sonu 1990’ların başında sanat eğitimi alan sanatçıları bir araya getiren “İçindeki özlem yalnızca geçmişe değil, biliyorum” Çatı Açık Sanat Alanı’nda izleyiciyle buluşurken, “Tepenin Sonundan Sonra” sergisi ise bugün hâlâ Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde öğrenci olan ve buradan yeni mezun olmuş genç kuşak sanatçıları Darağaç Karargâh ve DAR’da bir araya getiriyor.

KABO’nun kurucu direktörü Esra Okyay’ın davetiyle, Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde 1980’lerin sonu 1990’ların başında sanat eğitimi alan Sevgi Avcı, Vahap Avşar, Ramazan Bayrakoğlu, Telat Cengiz, Hatice Güleryüz, Leyla Dönmez Suveren, Oktay Şahinler, Esra Şakir, Mürüvvet Türkyılmaz ve Ekrem Yalçındağ’ın çalışmalarını bir araya getiren “İçindeki özlem yalnızca geçmişe değil, biliyorum” unuttuklarımızdan geriye bellekte neler kaldığına ve geçmişte kalan hikayelerin bugünde nasıl karşılık bulduğuna odaklanıyor.

Kültür-sanat ortamına yetiştirdiği öğrencilerle önemli katkıları olan Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin kuruluşundan bu yana birçok defa yer değiştirmesi kültür-sanat belleğinin kurulmasını ve bu bellekten beslenen bir eğitim anlayışını sekteye uğratmıştır. Sergi, yakın dönemde eğitim kurumunun yeniden taşınma süreciyle oluşan mekan belleği yitimine dair Kendine Ait Bir Oda’nın yeni mezun sanatçılarla, eski mezun deneyimli sanatçılar için bir karşılaşma ortamı yaratma fikriyle ortaya çıkmıştır. Geçmişle bugünün karşılaşmalarına odaklanan sergi, içinde yaşadığımız enformasyon çağının belleğin üzerini sürekli değişmekte olan uçucu bilgiyle örtmesiyle oluşan bellek yitimini de sorguluyor. Belleği koruma yolundaki önemli görev ise hikâye anlatıcılarına düşüyor. Hikâyeyi, kendini tüketmeyen, geçen zaman içinde gücünü toplayan ve yıllar sonra aniden harekete geçebilen yapıda tanımlayan Benjamin, hikâye anlatıcısının yol gösterici kimliğine dikkat çeker. Sergide yer alan deneyimli sanatçılar hikâye anlatıcısı rolüyle belleğin aktarılmasını sağlarken, gezgin kalfa kimliğine bürünen genç sanatçılar ise bellek yitimine karşı çalışmalarıyla katkı sunuyorlar. Küratörlüğünü Özgül Kılınçarslan ve Nursaç Sargon’un üstlendiği sergi, Marc Augé’nin “Unutma Biçimleri” isimli kitabından ilhamla “anımsadıklarımız ve unuttuklarımız arasında gidip gelen yaşamı anlatı olarak ele aldığımızda neye benzer?” sorusunu tartışıyor. Antropolog Marc Augé’ye göre geriye dönme, erteleme ve yeniden başlamalarla gerçekleşen unutma ve anımsama arasındaki ilişki, bir bahçıvanın yaptığı gibi ayıklamak ve budamaktan geçer. Anıları bitki olarak ele alan Fransız yazar, bazı bitkilerin boy atması için bazılarından kurtulmak gerektiğini söyler ve ekler: eğer gerekli budamalar yapılmazsa bahçe insanı ele geçirebilir ve otların altında gizli duranların açığa çıkması engellenir. Sergide yer alan sanatçıların, budadıklarıyla büyümesine izin verdiklerine bir bakış sunmayı amaçlayan “İçindeki özlem yalnızca geçmişe değil, biliyorum”, unutma yoluyla şekillendirilen anımsayışların sunduğu anlatının nelerden oluştuğunu merkeze alıyor.

Tepenin Sonundan Sonra sergisi, adını Patti Smith’in çocukluğa, gençliğe, sanata doğru yaptığı zihinsel yolculuklarını, anılarını anlattığı kitaptan alıyor. Kendine Ait Bir Oda’nın (KABO) düzenlediği “İçindeki özlem yalnızca geçmişe değil, biliyorum” sergisiyle paralel, kuşaklar arası diyaloğu güçlendirmek fikriyle, geçmiş, şimdi ve gelecek kavramları üzerine yoğunlaşıyor. Serginin mentorluğunu Mürüvvet Türkyılmaz üstleniyor.

Sanatçının hem kendi içine hem de kendi dışına, fiziksel dünyada yaptığı yolculuklar, sanat üretiminin önemli dinamiklerinden birini oluşturuyor. Dokuz Eylül Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nde 1980’lerin sonu 1990’ların başında sanat eğitimi alan deneyimli sanatçılarla sanat kariyerinin başındaki genç sanatçıları bir araya getiren projenin bir uzantısı olan sergi, kolektif çalışmanın, iş birliğinin, deneyim aktarımının taşıdığı tılsımlı güçten ve umuttan besleniyor. Ferîdüddin Attar’ın Mantıkü’t Tayr (Kuşlar Meclisi) kitabında, birbirinden farklı türdeki kuşlar, Simurg’a ulaşma niyetiyle yola çıkar. Varmak istedikleri noktaya gelebilmek için geçmeleri gereken yedi vadi bulunmaktadır. Her vadi, 2 kendine has, insanı kendisiyle karşılaşmaktan alıkoyan engellerle kaplıdır. Yol, insanın kendi yarattığı akıl çelici, zihinde imkân olarak tezahür eden engellerle doludur. Her şeyin birbirine değdiği bu dünyada, neye ihtiyacı olduğunu bilmeyen yalnızca kendisiyle buluşmasındaki duvarı örmez. Marc Augé, okyanusun, kara ve deniz iş birliğiyle yıllar boyunca “oyma ve yeniden biçim verme” çalışmasını sürdürdüğünü ve bunun sonucunda da bir manzara ortaya 3 çıktığını söyler. Farklı zaman aralıklarında mevcudiyetiyle ortamda bulunmuş her unsur, bu sürece dahil olur. Tepenin Sonundan Sonra, engebeli yollardan, varılmak istenen manzaraya uzanacak yaşam anlatılarının kolektif çabayla iyileştiği bir dünya umudunu içinde taşır.

Sergiye katılan sanatçılar: Anıl Emene, Arca Yalçın, Ayşe Yıldırım, Berna Dolmacı, Burak Taşdemir, Buse Atay, Cansu Kuyucu, Deniz Göl, Dilara Özüçelik, Ece Pek, Efe Önal, Emre Evcimen, Gözde Belen. Melike Çetin, Nurdan Topsakal, Oğuz Gököz, Okyanus Çağrı Çamcı, Sanem Gürbulut, Sedat Ayhan, Selen Kalaycı Serhat Erdem, Soner Akbin, Talha Demiral, Tuğçe Temiz, Yekateryna Grygorenko