*Bu yazı Istanbul Art News Kasım, 2018 Sayı: 56 Piyasa eki için yazılmıştır.
Kültür sektörünün sivil toplum, örgütlenme ve temsiliyet ile ikircikli ilişkisini masaya yatırırsak karşımıza nasıl bir tablo çıkar? Görsel sanatlar, sinema, müzik ve gösteri sanatları gibi kültür-sanat alanının yaratıcı endüstrilerindeki sivil örgütlenmeleri; faaliyetleri ve güncelle olan ilişkileri üzerinden inceledik.
Bu ay kültür sektörünün sivil toplum, örgütlenme ve temsiliyet ile ikircikli ilişkisini masaya yatırmak istedim. Geçtiğimiz yıl bir parçası olduğum AICA (Uluslararası Sanat Eleştirmenleri Derneği) Türkiye ile ben de kültür alanında bir mesleki örgüte dâhil oldum ve bu noktada kültür-sanatın sosyal fayda, sivil toplum, mesleki örgütlenme, da-yanışma ve temsiliyet gibi alanlardaki durumunu incelemem gerektiğini dü-şündüm. Bu alandaki meslek örgütlerinden bahsetmeden önce, sivil toplum ile kültür sektörü arasındaki ilişkinin genel çerçevesine bir göz atmamız ge-rektiğini düşünüyorum.
2016 yılında Ali Çarkoğlu ve S. Erdem Aytaç tarafından hazırlanan ve TÜSEV tarafından yayımlanan “Türkiye’de Bireysel Bağışçılık ve Hayırseverlik Raporu” bize kültürün sivil toplumla ilişkisini ve buradaki engel ve fırsatları açık bir şekilde gösteriyordu. Raporda kültür ve sanat alanıyla ilgili bağış ve destekle alakalı güncel veriler de yer alıyor. Araştırmaya katılan bireylerin yalnızca yüzde 1‘i bir STK’ya bağış ya-pacak olsalar bunun kültür, sanat ve tarihi koruma alanında faaliyet gösteren bir STK olmasını tercih edeceklerini belirtmişti. Müze ve sergi gibi kültürel faaliyetleri desteklemeyi ‘hayırseverlik faaliyeti’ olarak değerlendirenlerin oranı yüzde 41,8’de kalırken, müzik ve sinema gibi sanat kollarını ve festivalleri desteklemeyi hayırseverlik faaliyeti olarak görenlerin oranı ise yüzde 38,5. Türkiye’de hayırseverlik faaliyetlerinin yapılma sıklığına baktığımızda yüzde 23 ve yüzde 22,5 ile kültür-sanatı desteklemek son sıralarda.
Dünyada kamu ve özel sektörün yanında üçüncü güç olarak gösterilen ‘sivil toplum’ alanında bu sektörün yasal, mali ve işlevsel alt yapısını geliştirmek amacıyla, aralarında Türkiye’nin önde gelen vakıf ve derneklerinin bulunduğu 23 sivil toplum kuruluşu tarafından 1993’te kurulan TÜSEV (Türkiye Üçüncü Sektör Vakfı) şu anda 100’den fazla üyesiyle bu alanda birçok konuda politika geliştiriyor, etkinlik düzenliyor ve kaynak sunuyor. TÜSEV’e kayıtlı vakıf ve derneklerin arasında ‘kültür’ alanında faaliyet gösteren dokuz sivil toplum örgütü var, bunlardan yedisi ayrıca ‘sanat’ alanında da faaliyet gösterdiğini belirtiyor. Ancak bu sivil toplum örgütlerinin hiçbiri kültür-sanat alanındaki mesleki örgütlerden değil.
Görsel sanatlarda sivil örgütlenme
Türkiye’de kültür sektöründe sivil örgütlenmenin tarihi kuşkusuz pek çok şekilde cumhuriyetin ilk yıllarından sonra sendikalar, işçi hareketleri ve darbeler sonrası kapanmalar ile anılabilir. Kuşkusuz bu konuyu ayrıntılı bir şekilde ve hakkıyla inceleyecek, analiz edecek ve üzerinden sosyolojik, politik ve ekonomik okumalar yapacak doğru kişiler vardır. Ancak ben bu yazıda geçmişin hesabını yapacak ve onu değerlendirecek doğru kişi değilim. Bu nedenle yalnızca günümüzdeki duruma odaklanmayı seçiyorum.
Görsel sanatlar alanında sivil örgütlenmeye baktığımızda birkaç tane aktif dernek görüyoruz. Bunlardan ilki tarihi yarım asırdan fazla olan AICA Türkiye. AICA, Türkiye’deki ilk şubesini 1953 yılında açmış ve 1954 yılında 6. Uluslararası AICA Kongresi İstanbul’da düzenlenmiş. 1950’li yıllarda Sanat Tenkitçileri Cemiyeti, 1970’li yıllarda da Sanat Eleştirmenleri Derneği (SED) olarak anılan AICA Türkiye, ‘80 darbesi sonrasında, tüm dernekler gibi kendini feshetmek zorunda kalmış. 1992 yılının Mart ayında Adnan Turani’nin başkanlığında yeniden faaliyete geçen AICA Türkiye’nin bu dönemde bilinen ilk ve tek faaliyeti 1993 yılında düzenlediği “Sanat Tarihi ve Eleştirisinde Kırk Yıl” başlıklı etkinlik olmuş. 1990’ların sonlarına doğru, Paris’teki merkez tarafından, herhangi bir faaliyette bulunmadıkları için uykuya yatırılan AICA Türkiye, 2003 yılında yeniden canlandırılmış. 2003-2010 yılları arasında İstanbul’un gelişen kültür-sanat hayatına paralel olarak AICA Türkiye tarafından birçok etkinlik gerçekleştirilmiş. Bu kapsamda gerçekleşen konuşma, tartışma, atölye ve konferanslar oldukça büyük ilgi görmüş. AICA, Kasım 2003 itibarıyla temel amaçlarını, kültürel hedeflerini, disiplinler arası yaklaşımlarını ve misyonunu şu şekilde ifade ediyor: “Sanat eleştirmenliğini bir disiplin olarak geliştirmek ve metodolojisine katkıda bulunmak, dernek üyelerinin etik ve profesyonel çıkarlarını korumak ve haklarını savunma konu-sunda iş birliğine açık olmak, teknolojik gelişmelerin sunduğu olanaklar ile küresel diyaloğu önemsemek ve üyeler arasındaki iletişimi canlı tutmak, sanat dünyasında var olan görsel sanatlar ve estetik alanındaki gelişmelere, karşılıklı iletişime ve etkileşime katkıda bulunmak ve ifade ve düşünce özgürlüğünü tarafsız olarak savunmak ve sanatta da bu bağımsızlığın, özgürlüğün kurgulanmasına katkı sağlamak.”
AICA Türkiye, ne yazık ki hem yönetimin hem de bazı üyelerinin çabalarına rağmen maddi kaynak yetersizliği, Türkiye’deki sivil toplum ve mesleki örgütlenme konusundaki isteksizlik ve bilinçsizlik gibi konular nedeniyle yılda bir kere olağan kongresini yapan bir oluşum olarak yerinde sayıyor.
Görsel sanatlar alanında ortaya çıkan bir diğer oluşum da Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültürel Organizasyonu (UNESCO) bünyesinde 1989 yılında İstanbul’da kurulan Uluslararası Plastik Sanatlar Derneği (UPSD). Dernek, kuruluş amaçlarını şu şekilde sıralıyor: “Ulusal ve uluslararası sergiler, yarışmalar, festivaller, seminerler, konferanslar ve diğer sanatsal ve kültürel etkinliklere katılmak ve uluslararası sergileri getirmek üzere çalışmalar yapar ve üyelerine duyurur. Derneğin amaçlarına dönük gazete, dergi, bülten ve benzeri yayınlar çıkarır. Sanatçıların yurt dışına çıkışlarında, pasaportlarına sanatçı statüsünü koydurmayı ve yapıtlarının gümrük sorunlarını çözmeyi görev sayar. AIAP’ın üyelerine sağladığı, uluslararası kolaylıklardan Türk sanatçılarının da yararlanması için girişimlerde bulunur. Ülkemizde çağdaş sanatlar müzelerinin kurulması konusunda çalışmalar yapar. Sanatçıların manevi ve maddi konumlarını korumak ve güçlendirmek için çalışmalar yapar. Fikir ve sanat eserleri yasasının yaşama geçirilmesi ve yasada yetersiz kalan hakların geliştirilmesi için çaba sarf eder. Üyelerini yasal hakları konusunda bilgilendirir. Yazılı sözleşme örnekleri hazırlar ve bunların uygu-lanmasını sağlar. Sanatçıların mesleki yasal hakları (telif, patent vb.) ile ilgili sorunlarını dernek olanakları ile savunur. Sanatçıların sosyal haklarının, özellikle sağlık ve ihtiyarlık sigortalarının sağlanması için girişimlerde bulunur. Üyelerin sosyal yardım, konut gibi sorunlarına eğilinmesi, dernek yoluyla kooperatifler kurulması konusunda çaba sarf eder.” Bu derneğin de kurulduğu günden bu yana yaptığı çalışmaları günümüzde ne yazık ki toplu bir şekilde göremiyor ve analiz edemiyoruz. Dernek kartına sahip sanatçıların Güven Kırtasiye ve Piramid Sanat’ta yüzde 10 indirim alması ise naif ama komik bir çaba olarak görülebilir.
Görsel sanatlar alanında oldukça aktif ve birçok açıdan kapasite geliştirmeye odaklanan bir meslek örgütü yok değil. İstanbul 2010 Avrupa Kültür Başkenti çerçevesinde yapılan çalışmaların iyi bir ürünü olarak ortaya çıkan ve 2011 yılında kurulan Müzecilik Meslek Kuruluşu Derneği, müzeciliğin bir meslek olarak kabul edilmesi, geliştirilmesi ve bu alanda örgütlenme konusunda birçok yeni model sunuyor. Dernek kuruluş amaçlarını şöyle ifade ediyor: “Müzecilik Meslek Kuruluşu, Türkiye’de müzelerin Uluslararası Müzeler Konseyi’nin (ICOM) belirlediği müze tanımına uygun, çağdaş kültür kurumları olarak işlev görmesini sağlamak; ICOM’un belirlediği mesleki standartlar ve etik değerler doğrultusunda, Türkiye’de müzeciliği bir meslek olarak desteklemek ve müzecilerin gelişiminde aktif rol almak; müzeciler arasında sosyal ve kültürel ilişkileri geliştirmek, dayanışmayı sağlamak; müzecilik mesleğinin sorunlarını saptamak, çözümler üretmek ve sorunları çözücü girişimlerde bulunmak başta olmak üzere müzecilik alanında faaliyet gösteren tüm uzman, akademisyen ve çalışanlara yönelik hizmet verecek ve gerekli iletişimi ve dayanışmayı sağlaya-cak bir platform olarak faaliyet gösterecektir.” Bu noktada MMKD tarafından hayata geçirilen “Kapılar Müzecilere Açık”, “MMKD Sohbetleri”, “MMKD Gezileri” gibi etkinlikler ve mesleki gelişim için hazırlanan içerikler ve duyurular bu alanda bir örnek teşkil ediyor. Ancak MMKD de, kültür alanındaki diğer meslek örgütleri gibi vakit, nakit ve insan kaynağı sıkıntılarından dolayı yeterince güncel içerik üretemiyor.
Gösteri sanatlarından eğlenceye uzanan yolculuk
Türkiye’de çağdaş gösteri sanatları alanında üretimde bulunan bağımsız sanatçı, kuramcı, eğitimci, kültür yöneticisi ve akademisyenleri bir araya getirerek 2005’te kâr amacı gütmeyen bir inisiyatif olarak kurulan ve 2007’de dernekleşerek tüzel bir kişilik kazanan Çağdaş Gösteri Sanatları Girişimi (ÇGSG) de bu alanda ortaya çıkan ama faaliyetleri uzun soluklu olamayan sivil bir girişim olarak kaldı. Dernek faal olduğu dönemde, genel olarak kültür-sanat alanında, özelde ise kültür-sanat yönetimi, organizasyon, eğitim, araştırma, yazın/yayın/eleştiri, arşiv/bellek ve iletişim ağı alanlarında faaliyet gösteriyordu. 2005 yılından beri düzenli toplantılar yapan ÇGSG, uzun vadede, kendisi ve izleyicisi için aktif, sürekliliği olan bir üretim alanı yaratmayı; yeni ifade biçimlerini araştıran ve seyircisiyle temas edebilen ‘iş’lerin üretileceği uygun ortamı oluşturmayı, izleyicisini artırmayı ve yaygınlaştırmayı, yaşadığı dönemin dinamiklerini sorgulamayı; görünür olmayı ve bu görünürlüğü kültürel bir oluşuma dönüştürmeyi, kültür politikalarının oluşturulma ve uygulanma sürecine dahil olmayı, bu yolla sivil toplumun gelişimine katkıda bulunmayı hedefliyordu. Gösteri sanat-ları alanında kapasite geliştirmek için farklı etkinlik, atölye, konuşma, seminer, yayın gibi farklı nitelikte program ve içerikler üreten ÇGSG, İstanbul’un 2010 Avrupa Kültür Başkenti olmaya hazırlandığı yıllarda özellikle kentteki birçok gösteri sanatları girişimi ve etkinliğini bünyesinde barındıran işlere imza atmıştı.
“Canlı müzik sektörünün Türkiye’de gelişip güçlenmesini, etik kurallarının uygulanmasını, sağlıklı bir rekabet ortamının oluşmasını, sektörün kayıt altına alınmasını ve böylece yatırım çe-kebilen bir sektör haline gelmesi” hedefleriyle kurulan TESDER (Türkiye Canlı Müzik ve Eğlence Sektörü Derneği), sektörde faaliyette bulunan gerçek ve tüzel kişilerin mesleki eğitimlerinin, gelişimlerinin, sosyal güvencelerinin sağlanmasına katkıda bulunmak ve sek-törün uluslararası standartlara ulaşılmasına liderlik yapmak amacıyla kuruldu. TESDER, adında geçen ‘eğlence’ kelimesi nedeniyle de birçok açıdan kültür-sanat alanında sahiplenilme konusunda sorun yaşayan, kurucu üyeleri ve kurucu üyelerinin çalıştığı kurumlar ile de yeterli ve nitelikli bağları kuramamış bir oluşum. TESDER’in internet sitesinde yer alan şu cümleler, derneğin faaliyetleri hakkında kapsamlı bir bilgi vermek konusunda ne yazık ki yetersiz kalıyor: “Periyodik toplantılar ile sektöre yönelik sorunlar, eksiklikler veya olası gelişme potansiyellerini tespit eder ve bunlara yönelik düzelt-meler, çözümler üreterek gerekli ça-lışmaların başlaması için önayak olur. Yurt-içi ve yurt-dışındaki dernek veya kuruluşlara üye olur ve bu kuruluşlarla proje bazında ortak çalışmalar yapar. Diğer derneklerle veya vakıf, sendika vb. sivil toplum kuruluşlarıyla ortak platformlar oluşturur.”
Sinema alanında farklı inisiyatifler
Gösteri sanatlarından sinema ve televizyona uzanan yolculukta oyunculardan set işçilerine, teknik ekiplerden stajyerlere kadar birçok paydaş, çalışma şartları konusundaki sıkıntıları konuşmak ve bunlara çözüm üretmek için bir meslek örgütüne ihtiyaç duyuyor. Bu noktada 2007 yılında kurulan SE-YAP ve 2011 yılında tohumları atılan Oyuncular Sendikası gibi meslek birlikleri büyük bir önem taşıyor.
“Filmlerin ilk tespitini gerçekleştiren film yapımcılarının ortak çıkarlarını korumak, kollamak, 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunuyla tanınmış hakların idaresini ve takibini yürütmek, alınacak tazminat ve telif ücretlerinin tahsiliyle hak sahiplerine dağıtımını sağlamak amacıyla” 2007 yılında kurulan SE-YAP (Sinema Eseri Yapımcıları Meslek Birliği), yapımcılık mesleğinin kamuoyu tarafından tanınması ve gelişmesi hedefi doğrultusunda faaliyetlerde bulunan bir meslek birliği. SE-YAP tarafından düzenlenen Çarşamba Toplantıları, Festivaller İstanbul’da gibi etkinlikler, sinema sektörü tarafından yoğun ilgiyle karşılanıyor. SE-YAP ayrıca sinema alanında güncel veriler ve bilgilerin derlendiği ve durum tespitlerinin yapıldığı sektörel raporlar da yayınlıyor.
Oyunculuk mesleğinin Türkiye’de hak ettiği standartlara gelebilmesi için bir sendikaya ihtiyaç olduğunu düşünen oyuncular tarafından 2011 yılında kurulan Sahne, Perde, Ekran, Mikrofon Oyuncuları Sendikası (Oyuncular Sendikası), sahne, perde, ekran ve mikrofon alanında performans gösteren bütün oyuncuları bünyesinde bulunduruyor. Sendikanın genel amaçları şu şekilde özetleniyor: “Tüm sahne, perde, ekran ve mikrofon oyuncularını bağımsız bir çatı altında toplamak. Üyelerinin çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesini, ekonomik, demokratik, siyasal, sosyal, kültürel, mesleki, özlük, hukuksal hak ve çıkarlarının korunması ve geliştirilmesini sağlamak. Üyelerinin tümünün tek bir sosyal güvenlik sistemine tabi olması için çalışmak. Üyelerinin görsel işitsel alanda; sinema, televizyon, reklam, dizi, radyo, dijital platform, internet, seslendirme ile gösteri sanatlarında; tiyatro, kukla, opera, bale, modern dans çağdaş gösteri sanatları ve benzeri performans sanat alanlarında icra ettikleri mesleklerinin yasal tanımlarının yapılarak ulusal ve uluslararası düzeyde hak ettikleri yeri almasını sağlamak.” Sendika, bu anlamda uzun zamandır Türkiye’de kültür-sanat alanında yapılmış en kapsamlı kapasite geliştirme, politika oluşturma, içerik üretimi konularını yapan meslek örgütü olarak nitelendirilebilir.
Sinema, bu açıdan kültür sektöründeki farklı alanlar arasında en fazla meslek örgütüne sahip alan olarak gösterilebilir. Sinema alanında çalışan farklı paydaşlara yönelik birçok meslek birliği var. Bu meslek birlikleri belirli zamanlarda birlikte hareket ediyor, ancak bir üst konfederasyon oluşumu bildiğimiz kadarıyla bulunmuyor. Bu birlikler arasında, Belgesel Sinemacılar Birliği (BSB), Çağdaş Sinema Oyuncuları Derneği (ÇASOD), Film Sanayii ve Tüm Sanatçıları Güçlendirme Vakfı (Film-San), Film Yapımcıları Meslek Birliği (FİYAB), Film Yönetmenleri Derneği (FİLMYÖN), Sanat Yönetmenleri Derneği, Senaryo ve Diyalog Yazarı Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SENARİSTBİR), Senaryo Yazarları Derneği (SENDER), Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SİNEBİR), Sinema Oyuncuları Meslek Birliği (Bİ-ROY), Sinema Reklam Dizi ve TV Programı Çalışanları Sendikası, Sinema ve Televizyon Eseri Sahipleri Meslek Bir-liği (SETEM), Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Meslek Birliği (TESİ-YAP), Türk Sinema Vakfı (TÜRSAV), Türkiye Sinema Eseri Sahipleri Meslek Birliği (SESAM) ve Türkiye Sinema Ve Audiovisuel Kültür Vakfı (TÜRSAK) sayılabilir.
Müzik alanında çetrefilli durumlar
Müzik, Türkiye’deki kültür sektöründe belki de telif hakları nedeniyle en çetrefilli durumda olan alan. Müzik sektöründe hâlen kim tam olarak neden sorumlu, kim neyi kimle konuşmalı bir muamma. Bu alanda bilinen üç tane meslek örgütü de kendi içinde tutarsızlıklar yaşıyor.
1999 yılında kurulan Musiki Eseri Sahipleri Grubu Meslek Birliği (MSG), üye olan eser sahiplerinin (besteci, söz yazarı, yayımcı, aranjör) eserleri için müzik kullanıcılarına kullanım izni ve lisansı veren, mâli haklarını toplayan ve toplanan telifleri üyesi eser sahiplerine dağıtan bir meslek birliği. Birlik, “çoğaltma (mekanik) ve temsil/yayın (performing) alanında üyesi bulunan eser sahiplerinin haklarını korumakta ve kullanımlardan doğan teliflerini toplamaktadır. Bir müzik eserinin canlı yorumu, CD/kaset olarak çoğaltılması, radyo-TV-video yoluyla yayımlanması ya da dijital alanda kullanılması söz konusu olduğunda kullanıcıların MSG lisansı almaları yasa yoluyla zorunlu kılınmıştır (5846 Sayılı F.S.E.K. Kanu-nu).” 2000 yılında kurulan Bağlantılı Hak Sahibi Fonogram Yapımcıları Meslek Birliği (MÜ-YAP), 198 tüzel kişilik sahibi şirketi bünyesinde barındırıyor. Bu şirketler üretim bakımından Türkiye müzik endüstrisinin yüzde 80’lik bir kısmını temsil ediyor. Uluslararası repertuarın yüzde 95’inden fazlası da yabancı repertuarı temsil eden şirketlerin MÜ-YAP üyeliği üzerinden tem-sil ediliyor. Meslek birliğinin amaçları ise şu şekilde sıralanabilir: “MÜ-YAP, Tüzüğü gereği iki temel amaca yönelik olarak çalışmaktadır. Bu amaçların ilki 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’nun değişik 80. maddesi uyarınca bir icrayı ya da sesleri ilk defa tespit eden ve eser sahibinin maddi-manevi haklarına halel getirmeksizin eser sahibinin haklarına komşu hakları bulunan ses taşıyıcısı yapımcılarının (müzik yapımcılarının) ortak çıkarlarını korumak, haklarını izlemek; alınacak tazminatların ve tespitleri içeren ses taşıyıcılarının kullanılmasından kaynaklanan telif bedellerini toplayarak hak sahiplerine dağıtımını sağlamaktır. İkincisi ise müzik yapımcılarının ve müzik yapımcılığının gelişmesini ve kamuoyu tarafından tanınmasını sağlamak, ses tespitlerinin izinsiz olarak çoğaltılmasını ve kullanılmasını önlemek için mücadele etmek ve bu konuda kamuoyunu bilinçlendirmektir. Bunlara ek olarak müziğin sosyal ve kültürel anlamda gelişmesi ile beraber, sektörün ekonomik anlamda güçlenmesini sağlamak da MÜ-YAP’ın amaçları arasında yer almaktadır.” 2001 yılında kurulan Müzik Yorumcuları Meslek Birliği (MÜYORBİR) ise Fikir ve Sanat Eseri Sahipleri ile Bağlantılı Hak Sahipleri Meslek Birlikleri ve Federasyonları Hakkında Tüzük’ün 7. maddesi uyarınca bağlantılı hak sahiplerinden müzik eseri icracısı (müzik yorumcusu) sanatçıların hakları alanında faaliyet gösteriyor. Dolayısıyla birer yıl arayla kurulan bu üç farklı meslek grubunun farklı alanlarda aynı hakları korumaya yönelik faaliyetler göstermesi müzik endüstrisi içinde bir karmaşaya da neden oluyor.
Yaratıcı endüstrilere bir üst konsey ihtiyacı: YEKON
Farklı alanlarda faaliyet gösterseler de benzer sıkıntıları yaşayan yaratıcı endüstriler, Türkiye’de hak ettikleri önemi görmedikleri için birlikte hareket etme ihtiyacı içine girdi. Bu ihtiyacın bir sonucu olarak da 2012’de “ülkemizde yaratıcılığın lobisini yapmak, yaratıcı endüstrileri bir araya getirmek, yaratıcılığın değer-eder ilişkisini kurmak, kamu-bürokrasi nezdinde pozitif ayrımcılık yapılması için girişimlerde bulunmak üzere” tüm yaratıcı disiplinlerden 11 dernek, vakıf ve birliklerin katıldığı bir üst dernek olarak Yaratıcı Endüstriler Konseyi Derneği (YEKON) kuruldu. Konsey, yaratıcı endüstriler alanında nitelendirilen 13 endüstrinin altı tanesini içeriyor: reklam, moda, film, halkla ilişkiler, grafik ve endüstriyel tasarım. Bu çerçeveden bakıldığında konseyin içinde ‘kültür-sanat’ alanından bir temsiliyet sadece ‘film’ alanındaki Sinema Oyuncuları Meslek Birliği ve Televizyon ve Sinema Filmi Yapımcıları Derneği ile var. TESDER de YEKON’un kurucu üyeleri arasında. Bir de yine gösteri sanatları alanından Çağdaş Sirk Sanatçıları Derneği’ni görüyoruz. Bu noktada YEKON’da kültür-sanat alanında görsel sanatlardan gösteri sanatlarına, edebiyattan tarihe birçok alanda temsiliyetin olmaması büyük bir eksiklik olarak nitelendirilebilir. Zira reklamcılık, iletişim ve tasarım gibi endüstriye yakın olan ve kültür-sanat gibi endüstriye nispeten uzak olan alanların ihtiyaçları, problemleri ve fırsatları arasında belirgin farklar var. İşte tam da bu yüzden kültür alanındaki farklı meslek örgütlerinin bir araya gelmesi, ortak sorunlara birlikte çözüm bulması ve kapasite geliştirme, topluluk oluşturma ve içerik üretme gibi konularda birlikte hareket etmesi çok önemli.
Gelecek ancak geçmişin sahiplenilmesi ile yaşanabilir*: Müze Gazhane