Kültür için Alan tarafından desteklenen Monitor, 24 Kasım – 8 Aralık 2018 tarihleri arasında “Bir Duvarın İçinden Konuşuyorum” başlığını taşıyan sergiye ev sahipliği yapıyor.
Sergi; Alsancak’ta yer alan Atölye 21/1’de İzmirli sanatçı Deniz Gül ve Lublin doğumlu Agnieszka Polska’yı ağırlıyor.
Üretiminde şiirsel ve deneysel yaklaşım benimseyen Deniz Gül’ün, geçmişten bugüne tüm yapıtlarını birbirine bağlayan diyalog, 2017 yılında ürettiği “Bir Çiğdem Tarlasında Zikrini Sürerken Devam Ediyorduk Aşkımıza Öylecek” çalışmasında da devamlılığını korur. “Kürkün varsa kaç git!” diye fısıldayan sesle başlayan video, nadasa bırakılmış günebakan tarlasının ortasında beyaz elbisesiyle dikilen adamın belirmesiyle devam eder. Fısıltının söylediklerini tekrarladıktan sonraki kahkahalarının ardından aniden bağıran, yolun yarısına gelmiş bu adamın hızla yaşadığı duygu değişimi, yer yer öfkelendiği yer yer romantikleştiği anlarda kendini belli eder. Gelgitli halinin içine aldığı duygu durumunun geçişi kadar kolay olmayan ise anlattığı hikâyeyi anlamaktır. Bu hikâyeyi anlamanın yolu belki de, Deniz Gül’ün Loyelow isimli kitabında tavsiye ettiği üzere, okunamayan sözcüklerin okunmasından geçmektedir.2 Gül’e göre, zihnin boşalıp hislerin belirmesi nesnenin gerçekleşmesine giden yoldur.
Yaşamını ve çalışmaların Berlin’de sürdüren Polonyalı sanatçı Agnieszka Polska’nın şiirsel üslupta kullandığı dil, üretiminin önemli bir parçasını oluşturur. Polska’nın çoğu çalışmasının temelinde, sözcükler arasında aniden ortaya çıkan gizli bağlantılar yer alır. Bu bağlantıları birlikte yaşadığımız kavramlar olarak ele aldığımızda, George Lakoff ve Mark Johnson’a göre, algıladığımız dünyada yolumuzu bulma şeklimiz bu sistem tarafından belirlenir.3 Sanatçının 2014 yılında ürettiği “Watery Rhymes” isimli çalışmasında, zehirli sıvı içinde yüzen birbirinden bağımsız kelimeler ve ifadelerle karşılaşırız. Kuantum fiziği yasalarına göre hareket eden küçük parçacıklar olarak bu sözcükler, birbirleriyle çarpışarak kendi formlarını yitirir ve yeni şekillere bürünürler. Bir dizi olasılık arasından yan yana düşenlerin algılanış biçimleri ise çoklu evrenleri meydana getirir. Olasılıklar üzerine kurulmuş evrenin sınırlarını dilin sınırları üzerinden sorguladığı “Watery Rhymes” ismini taşıyan çalışmasında Polska, kelimeler ve bir araya gelişleriyle ifade edebileceklerimiz hakkında düşünmemiz için bir alan yaratır.