Hayatta Kalma Arzusu sergisi de, Gülay Semercioğlu’nun bu bağlamda yarattığı ve ilk defa seyirciyle paylaşacağı desen çalışmalarını izleyiciye sunuyor. Sanatçının “mutfağından”, yaratıcı sürecinin özel odalarından galeriye taşıdığı desenler, Semercioğlu’nun ifadesiyle kendisinin “düşünce biçimi”ni oluşturuyor. Bu doğrultuda, sergi izleyiciye sanatçının işlerinin farklı bir yönünü keşfetmeyi öneriyor.
Semercioğlu’nun farklı dönemlerinden seçtiği desenler, tel dokuma yapıtlarıyla bağlantıda olan ancak onları öncelemeyen özerk çalışmalardan oluşuyor ve sanatçının çizgi üzerine yürüttüğü fikirleri içeriyor. Tel işi yapıtlarındaki gibi desenlerinde de soyut yaklaşımı tercih eden Semercioğlu; soyutlamada ne kadar uçlara gitse de – tel işlerinde malzemenin ışığı yansıtmasından faydalanarak çizgi ve ışığı ayırıyor – geleneksel “eli belinde” motifinin yansıttığı gibi kadın olma haline dair figürler bütünlüklerini korumaya devam ediyor.
Ayrıca, sanatçı çizgi üzerine düşünürken teknik veya malzeme arasında fark gözetmiyor. Çizgiyi, iki nokta arasında bir hat, teli ise iki çivi arasındaki “dokunulabilir bir çizgi” olarak görüyor ve dolayısıyla hem çizgi işlerine hem de dokuma yapıtlarına “desen” ve “resim” olarak yaklaşıyor. Başlangıç ve bitiş noktaları arasında, başka bir deyişle doğum ve ölüm noktaları arasındaki her çizgi, serginin ismine ithafen, hayat çizgisini temsil ediyor ve “hayatta kalma arzusu”nu anlatıyor.