Pilevneli Gallery, 16 Ekim – 16 Aralık 2021 tarihleri arasında Diyarbakır, Keçi Burcu’nda Ahmet Güneştekin’in “Hafıza Odası” başlıklı sergisine ev sahipliği yapıyor.
Geçmişin parçalanmış hatıralarıyla dayanışma içinde karşı belleğe alan oluşturan Hafıza Odası, sanatsal hatırla(t)ma formlarını kullanarak epistemik direniş biçimlerini gösteriyor. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası’nın ev sahipliğinde ve PİLEVNELİ tarafından gerçekleştirilen sergi, sanatçının nesnelere biçim verişimi gösteren çeşitli mecralardan çalışmalarını bir araya getiriyor.
Hafıza Odası tüm izlerin silinişinin getirdiği unutuluşa, yokluğa tanıklık eden, bu yokluğun yarattığı bir geçmişten doğan ve anlatılmadığında da bu unutuluşun hatırlanma ısrarıyla bugüne musallat olmaya devam edeceğini sürekli olarak bizlere anımsatacak nesne ve video yerleştirmelerinden oluşuyor. Sanatçının mitolojiyi ve ikonografik unsurları kullanarak yeni bir anlatı olanağı oluşturduğu boyutlu çalışmaları, heykelleri ve kırkyamaları da sergilenecek işler arasında yer alıyor.
Hafıza Odası, sanatçının ses ve görüntüleri yeniden düzenleme biçimlerine odaklanarak şu soruları soruyor: Tanığı olmayan tarihsel olayların hafızası nerededir? Olaylara tanık olmuş kişiler öldüğünde anıları nereye gider? Fotoğrafı çekilmeyen görüntüler nerede saklıdır? Kamera ile kaydedilmeyen olayların arkalarında bıraktığı izler nelerdir? Onları nasıl duyulabilir hale getirebiliriz? Yas tutma hakkı reddedilirse ne olur? Başka bir deyişle, eksik olan ölüden ziyade ölümün kendisi olduğu için yokluk bir görüntü ile telafi edilemediğinde ne olur?
Olay tamamen hatırlanabilir değildir, ne olursa olsun asla tam olarak hatırlanamayacak ve bu doğasıyla yaşamaya devam edecektir. Yine de henüz hatırlanmamış ve tarihi yazılmamış, yani çözülmemiş bir geçmişe inatla meydan okumak ister. Var olan tek görüntülerin orada bulunan tanıkların belleğinde olduğu olaylar varken, bazı olayların artık ölülerin ruhlarından başka tanığı kalmamıştır. Sanatçının Hafıza Odası’nda sergilenen işlerin materyali belleğinde taşıdığı bu imgesiz geçmişin görünümleridir.
Güneştekin’in yerleştirmeleri silinmiş olayın kaçınılmaz olarak şimdiki zamana geri dönüşüne ve silinmenin getirdiği unutuşa karşı direnişe tanıklık eden bir anlatım inşasıdır. Eserlerin direniş biçimleri, amacı ifşa etmek değil, sessizlik içinde eşlik etmek olan belleğin boşluklarına sığınma ve orada yaşayabilme gücünden gelir. Dolayısıyla işler, bu sessizliğe eşlik etmek ve onların tam da yas tutma ve hatırlama olasılıklarının reddedildiği başka bir dilde konuşmalarını duymak için farklı türde bir bellek arar. Sesi duyulmayanlar adına söz söylemeye çalışmazlar. Susturulmuş kayıpların kavranamaz, taşan aşırılığını temsil ederler: böyle bir temsilim imkansızlığı nedeniyle de unutuluşa inatla direnen bir tortuya dönüşürler.
Hafıza Odası’nda sergilenen yapıtlar başka ifşa edilme, tanınma ve duyulma yollarını bulamadığı zaman belleğin aldığı biçimleri gösterir. Dahası, bunu yaparken başkaları adına konuşmaya, onlara ses vermeye çalışmaz. Yası tutulmamış ölülerle bedensiz isimler arasındaki kurgusal karşılaşmanın temsil ettiği imkânsız yasın yerini de almaya çalışmaz. Bu kavranamaz ve tasavvur edilemez yasa ancak boş ve hayaletimsi varlığıyla eşlik eder. İsimsiz bedenlerle, hafıza ve unutuş arasındaki gerilimde hatırlanan bu bedensiz isimlerin karşılaşmasında bulduğumuz şey, yüzleşmenin aksi durumda imkânsız olacağı bir şimdide telafi etme ve onarma olanağına bizi götürebilecek yolun hikayesidir.
Sanatçı için bellek, amorf, sürekli değişen bir görüntü alanıdır. Şekillendirilmeye ve tekrar tekrar müzakere edilmeye açık, kişisel olanla müşterek olanın, geçmiş ile geleceğin kesiştiği noktada durmaktadır. Hafıza Odası’ndaki işlerin ortaya çıkardığı, hatırla (t)ma formlarının henüz çözüme ulaşmamış bir geçmişi yeniden yazmanın yollarını açabileceğidir.
Sergiye Pilevneli Gallery’nin yayını olan kapsamlı bir kitap eşlik ediyor. Şener Özmen’in sanatçının siyasi ve kültürel tarih bağlamlarıyla iç içe geçmiş araştırma ve uygulamalarına çok katmanlı bir okuma sunduğu makalesini içeriyor. Kitapta ayrıca, Özmen ile Güneştekin’in serginin teorik çerçevesini ele aldıkları ve günümüz çağdaş sanat politikalarıyla ilgili önemli konuları tartıştıkları kapsamlı bir söyleşiye yer veriliyor.