Protocinema, 4 Eylül – 29 Ekim 2021 tarihleri arasında Beykoz Kundura‘da “Bir Zamanlar Kavranamayan” başlıklı sergi ve kamu programları ile 10. yılını kutluyor.
Algı ve kavrayış ikilisini ve bunların zaman ve mekânla ilişkilerini çapraz sorgulayan grup sergisi; Abbas Akhavan, Hera Büyüktaşçıyan, Banu Cennetoğlu, Ceal Floyer, Gülşah Mursaloğlu, Zeyno Pekünlü, Paul Pfeiffer, Amie Siegel ve Mario Garcia Torres’in işlerini bir araya getiriyor. Bir Zamanlar Kavranamayan’a, Lara Fresko Madra tarafından yazılan bir metnin yer aldığı ProtoZine’in yeni bir sayısı eşlik edecek. Sergiyi daha sonra, Laura Raicovich sipariş metni ve Mari Spirito’nun sanatçılarla söyleşilerinin de yer aldığı, 2022’nin başlarında piyasaya sürülecek ve ardından uluslararası olarak dağıtılacak bir kitap projesi izleyecek.
Kişisel, yerel ve küresel ilişkileri aynı zamanda da bunlarla ilgili tüm yerleşik fikirleri yeniden düşünmeye iten bir kriz anında ortaya çıkan sergi, bizi algı ve kavrayışın işleyiş biçimlerini tekrar düşünmeye davet ediyor. Sergi, algılanan zaman ve mekanı büken sanat eserleri aracılığıyla, idrak sürecinin kendisine ışık tutuyor. Algılama ve kavrama dinamiklerine odaklanmak, geçmişin herkes için ortak olmayan deneyimlerinin anlayışta neleri tetiklediğini ve bunların eylemlere nasıl dönüştüğünü anlamak için önem teşkil ediyor.
Ceal Floyer’ın Aşırı Büyüme (Overgrowth, 2004) işi, bir duvar boyutuna büyütülmüş küçük bir bonsai ağacının slayt projeksiyonudur. Ağacın boyutları, yansıtılan görüntüden ziyade, yalnızca projektörün duvara olan mesafesine göre belirlenir, bu da duvar ile projektör arasındaki mesafeyi işin asıl konusu yapar. Mario García Torres’in büyük kitlelerce bilinen filmlerin sonlarını açıklayan posterleri içeren Spoiler Serisi (tarihsiz), bir anlatı filminin sonunu bilmenin aslında filmin deneyimini geliştirdiğini iddia eden bir araştırmadan yola çıkıyor ve bilinmeyen bir sonuca odaklandığımızda çoklu ve karmaşıklık katmanları okuma kapasitemizi koruduğumuzu öne sürüyor. Zeyno Pekünlü’nün Kamerasızlar (2021) filmi, insanlar, makineler ve nesneler tarafından çekilmiş bir çevrimiçi video paylaşım platformundan 325 farklı videoyu kullanarak, Dziga Vertov’un klasik filmi Kameralı Adam’ın (1929) yeniden yapımını sunuyor. Pekünlü’nün videosu, Elizaveta Svilova’nın orijinal kurgusuyla paralel ilerliyor ancak kamera ve kameramanın yerini yeni kayıt teknolojileriyle değiştiriyor. Bu teknolojiler, insanları artık cihazların uzantıları haline getiriyor ve algı ve tasavvurumuzun yeni aparatlar aracılığıyla nasıl değiştirildiğini sorguluyor.
Zaman, Gülşah Mursaloğlu’nun yeni heykelleri Alanları Birleştirme, Uçları Bölme (2021)’de daha somut bir unsur olarak karşımıza çıkar. Mursaloğlu, tıpkı zaman gibi doğası gereği tek yönlü bir ajan olan ısıyı, hem bir birleştirici hem de madde halleri arasında geri dönülmez bir akış olarak merkezine alır. Abbas Akhavan’ın çalışması bir tür duraklama anı sunar-yeni heykeli hareketi durdurmak için sıcaklık kullanırken bir zamanlar akışkan olan şeyi dondurur. Şehir çeşmelerinin iç kısımlarından inşa edilen genellikle kamusal alanların merkezinde görülen nesne, artık yerinden oynamış bir avize ya da yanlış yönlendirilmiş bir uydu gibi, hareketsiz duran bir zamanı gösterir.
Hera Büyüktaşcıyan’ın yeni heykeli, bir zamanlar kağıt ve deri üreten bir fabrika, şimdi ise film setleri için kullanılan Beykoz Kundura’nın doğasını yansıtacak. Binanın, bir ön yüzey olarak tenle süregelen ilişkisini ele alan Büyüktaşçıyan, malzeme poetikası aracılığıyla zamandan izler taşıyan yüzeylerin morfolojisine odaklanıyor. İç ve dış algımızı bozarak mekanı harekete geçirirken fiziksel konumlarımızın mekan içinde nasıl şekillendiğini araştırıyor. Paul Pfeiffer’ın çok kanallı videosu Orfe’nin İnişi (Orpheus Descending, 2001), bir tavuk sürüsünün yumurtalarından çıktıkları ve bir günlük civcivlerden tam yetişkin hallerine doğru geliştikleri sıradaki on haftalık yaşam döngüsünü gösterir. Yıkımından üç ay önce Dünya Ticaret Merkezi’ne kurulan orijinal canlı versiyonu tavukları gerçek zamanlı olarak gösterirken, ilk gerçekleştirilmesinden 20 yıl sonra İstanbul’da gösterilen bu yeni versiyon, değişen zaman ve mekanlarda kayıp olan her şeyi beraberinde getiriyor.
Banu Cennetoğlu’nun IKNOWVERYWELLBUTNEVERTHELESS (2015-devam ediyor) başlıklı yerleştirmesi, eserin başlığını harf şeklinde balonlarla Türkçeleştiriyor. Psikoloji ve sömürgecilik arasındaki ilişkiyi inceleyen Fransız psikanalist ve etnolog Octave Mannoni’den alıntılanan bu metin, kişinin kendi deneyimiyle çelişen bir şeye olan inancına, inkara atıfta bulunuyor. Mekanda yüzen ve zamanla sönen helyum dolu balonlarla Cennetoğlu, algılanan bilginin deneyimlenen dünyayla nasıl aynı olmadığını sorguluyor. Amie Siegel’in Taş Ocağı (Quarry, 2015) adlı videosu, Vermont’taki dünyanın en büyük yeraltı taş ocağından gelen mermeri kaynağından, Manhattan’daki gayrimenkullerdeki en son varış noktasına kadar takip ediyor. Film, yeniden yaratım ve simülasyonun giderek daha fazla detaylandırılmış katmanlarını ve stratejilerini takip ediyor. Siege doğrudan doğal kaynakların çıkarılmasına bakarak, karmaşık bir üretim ve spekülasyon ekonomisini açığa çıkarıyor.