kültür.limited 2023 yılı sonunda 8 yıllık yayın hayatını sonlandırmıştır. Site, bir arşiv işlevi görmesi için açık bırakılmıştır.

Röportaj: Yekta Kopan (Can Almanak 2015)

6 Ocak 2016

2015 yılı boyunca kültür-sanat dünyasında yaşananlar, dikkat çeken gelişmeler, ödüller,  aramızdan ayrılanlar ve çok daha fazlası Can Yayınları’nın yılı bitirirken müjdelediği “Can Almanak 2015”te yerini aldı. Hafızasını tazelemek isteyenler, arşivciler ve kültür-sanat dünyasındaki gelişmeleri kaçırmamak isteyenler için başucu kitabı niteliğinde olan Almanak; Yekta Kopan, Zeynep Miraç, Sibel Oral ve Emre Taylan’dan oluşan bir ekibin imzasını taşıyor. Almanak projesinin yöneticisi Yekta Kopan ile hatırlamak, unutturmamak, hafıza oluşturmak etrafında gelişen birçok konu hakkında konuştuk.

  • Hafızanın, hatırlamanın, arşivleme kültürünün çok da yerleşik olmadığı bir toplumda yaşıyoruz. Bu noktada kültür-sanat dünyasına ve yayıncılık alanına bir “almanak” kazandırmak ayrı bir önem taşıyor. Bir kültür-sanat almanağı oluşturma fikri nereden çıktı

Hesaplaşmaya, yüzleşmeye ve bunları yapabilmek için de hatırlamaya ihtiyacımız var. Bu fikir uzun süredir zihnimi kurcalıyordu. Yani bir almanak hazırlama isteği bir anda ortaya çıkmadı. Yıllardır kafamda dönüp duruyor ama böylesi işler bütün parçaların uyumuyla mümkün. Doğru zaman, doğru kadro, doğru yayınevi. Zor bir yıl geçirdik, her anlamda. Hatırlamanın daha anlam kazandığı bir yıl. Yani başlangıç için doğru zamanlama yapmışız diyebilirim. Can Yayınları bu çalışmanın yeşerebileceği en doğru adres. Bir de kadro var tabii. Zeynep Miraç, Sibel Oral, Emre Taylan, Muhsin Akgün, Hüseyin Sandık… Sırma Köksal ve Can Öz’ün katılımı… Kısacası künyede adı geçen bütün isimler. Fikir ancak bu kadronun uyumlu çalışması ve heyecanıyla gerçek olabilirdi.

032-033

  • Almanak oluşturmak başlı başına bir arşiv tarama, süreç oluşturma ve bir noktada, paralel takvimde yaşama işi. Bu noktada Almanak’ın hazırlık aşaması nasıl geçti ve şekillendi?

Paralel takvimde yaşama tanımlamasını sevdim. Ama samimiyetle söylemeliyim ki, Almanak’ı hazırlarken böyle hissetmedik. Hatta ‘şimdiki zaman’ı en çok hissettiğimiz yıl diyebilirim. Sıkı ve disiplinli bir çalışma gerçekleştirdik. Düzenli toplandık, uzun çalışma saatleri yaşadık. Çok çay ve kahve içtik. Her haber için sohbet ettik. Hem işin hassasiyeti hem de kişisel olarak bir bellek oluşturma kaygısındaydık çünkü. Üstelik bütün haberlere belli bir mesafe koyan ama sözünü de sakınmayan bir yapı oluşturmak derdimiz vardı. En uzun süren çalışmalarda Zeynep, Sibel ve ben birlikteydik. Bir de ekibin genç damarı Begüm. Haber taraması, arşiv oluşturma, haberin sürekliliği ve bunun takibi zaten işin olmazsa olmazı. Ama biz bunun ötesine geçip, her olayı uzun uzun tartıştık bir de. Hazırlayanların kişisel bellek oluşturma çabası olmasaydı, bu Almanak’ın tümüne yayılmazdı.

  • Almanak için seçilen “sansürsüz kültür-sanat yıllığı” alt başlığındaki “sansürsüz” ibaresi özellikle kültür-sanat alanında sıkça tartışılan bir konuya işaret ediyor. Can Almanak’ta sanat konusundaki sansüre ne kadar değindiniz? Sizce Almanak, sansür konusundaki tartışmalara farklı bir boyut kazandıracak mı?

Geçen yılı hatırlayalım. Yarışmaları iptal edilen festivaller, konser programından çıkarılan parçalar, davalık olan çeviriler, toplatılan kitaplar… Liste uzar gider. Bütün bu haberleri unutturmamak isteyen bir Almanak var elimizde. Zeynep, bu sansürsüz meselesine çok güzel yaklaşıyor. Almanak’ın değil, kültür-sanatın önünde duruyor o kelime. Sansürsüz bir kültür-sanat beklentisiyle, bir umutla oraya konmuş durumda yani. Ben de şöyle diyorum. Dilerim daha uzun yıllar çıkarırız Almanak’ı ve dilerim en kısa sürede kapağına sadece “kültür-sanat yıllığı” yazarız. Tartışmalara boyut kazandırır mı kısmına gelince… Geçen yılın nasıl geçtiğini hatırlatması, göz önünde tutması yeterli benim için. Sadece olumsuzluklarla değil, olumlu gelişmelerle de. Türkiye’de sansürün tartışıldığına inanmıyorum ki, buna yeni bir boyut geleceğine inanayım. Herkes “sansür” kendi kapısını tıklatınca rahatsız oluyor. Almanak, belki bunun görülmesine yardımcı olur.

  • Almanak’ta ön plânda kültür-sanat dünyasında bir yılda olanlar akarken, arka plânda da ülke gündemine dair birçok gelişme, haber ve düşünceler yer alıyor. Sizce Türkiye kültür-sanat sahnesi, politik ve sosyal gelişmelerle paralel mi ilerliyor? Yoksa bu iki birbirinden kopuk gündem Almanak sayesinde mi bir araya geliyor?

Sadece Türkiye’de değil, dünyada da gündemin hiçbir maddesini birbirinden kopuk görmem. Paralel bir ilerleme olduğunu da düşünmem. İç içedir bütün yaşananlar. Etkileşim oku tek yönlü değildir. Almanak’ta olmayan bir birlikteliği, birbirine yamamaya çalışmadık. Ne yaşanıyorsa ortada zaten. Kültür-sanat dünyasında olanları, üretimleri, çabaları, gelişmeleri, başarıları Türkiye ve dünya gündeminden, siyasetten, ekonomiden ayrı düşünebilir misiniz? Bu ancak kültür-sanat dünyasını ayrı bir yere koyan, ona dokunulmazlık vermekten hoşlanan bir düşünce için mümkündür. Ağacı anlatırken yetiştiği toprağa, nefes almaya çalıştığı gökyüzüne bakmamak mümkün mü?

  • Sizin kişisel olarak 2015 yılında kültür-sanat dünyasından aklınızda en çok kalan olay ne?

Çok olay var. Her sorulduğunda aklıma ilk olarak Yaşar Kemal’in vefatı geliyor. Benzersiz bir yazara veda etti dünya. Yaşar Kemal’in ölümünden bir ay önce Kral Abdullah’ın ölümü nedeniyle Şehir Tiyatroları yas ilan etmişti, Almanak’ta var bu haber. Ama Yaşar Kemal’in cenazesine Cumhurbaşkanı ve Başbakan katılmadı bile. Gerçi, koca çınar da ulusal yas falan istemezdi herhalde. Ama yine de üzülüyor insan. Ölümler çok sarsıcı oldu bu yıl. Gülten Akın, Çetin Altan, Zeki Alasya, Levent Kırca, Oktay Akbal, Tomris İncer, Nurhan Karadağ, Sümer Tilmaç, Memduh Ün, Üstün Akmen, Talat Halman, Erol Büyükburç, Müzeyyen Senar… Düşünsenize kimler kimler…. Saydıkça üzülüyor insan. Bu isimlerin neredeyse hepsiyle tanışmışlığım var. Bazılarıyla yakındık. Üstün Akmen’le ölümünden on gün önce sohbet ediyorduk örneğin… Ölümler çok sarstı beni bu yıl. O başlıkları yazmak ya da özel yazılar istemek zordu açıkçası.

012-013

  • Yan yana koyduğunuzda yoğun bir kültür-sanat gündemi olan bir ülke karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin kültür-sanat alanında hakkettiği ilgiyi gördüğünü düşünüyor musunuz?

Dünyanın ilgisini kast ediyorsanız, tablo olumlu değil. Elbette çok özel isimler var. Orhan Pamuk, Fazıl Say, Nuri Bilge Ceylan artık gerçek birer dünya sanatçısı. Sinemacılarımızın dünya festivallerinden aldığı ödüller ortada. Plastik sanatlarda özel imzalarımız var. Ama topyekun bir tanınırlıktan, dünyayı kasıp kavuran, herkesin merakla beklediği bir “Türkiye Sanatı”ndan söz etmek mümkün değil henüz. Batının kibirinden, ülkenin kültür-sanat politikalarındaki kararsızlık ve yanlışlara uzanan çokça nedeni var bunun. Ama bir ülke tanınırlığından çok, bireysel çıkışların konuşulduğu bir çağdayız. Türkiye de o konuda önemli isimlerle tanınıyor dünyada. Burada sorulacak soru şu olabilir: O önemli ve özel isimler Türkiye’de ne kadar tanınıyor, onlara nasıl davranıyoruz? İşte Almanak, bu son sorunun cevabı konusunda da bir hafıza oluşturmak istiyor.

Röportaj: Emre Erbirer – Kültür Yöneticisi