SANATORIUM, 17 Aralık 2021 – 23 Ocak 2022 tarihleri arasında, Ulya Soley’in küratörlüğünü üstlendiği “Konak Bedenler” başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor. Beden ve çevresi arasındaki dönüştürücü ilişkiyi ele alan sergide Kerem Ozan Bayraktar, Semâ Bekirović ve Gülşah Mursaloğlu’nun işleri yer alıyor.
Konak Bedenler, 3 boyutlu yazıcıyla basılmış kalpler, şekerden yapılmış bir küre ve patatesten yapılmış biyoplastikler gibi farklı bedenleri ağırlıyor. Bu bedenlerin her biri sürekli dönüşüm hâlinde: Dijital kod, filamentlerin ısınmasıyla kalp şeklinde heykellere dönüşüyor; şekerden yapılmış bir küre Güneş’in ısısıyla eriyor ve birbirine dikilmiş biyoplastikler ısıyla kırılıp çözünüyor. Sıcaklık değiştikçe bedenler de şekil, form, renk değiştiriyor ve karşılığında çevrelerini dönüştürerek kendilerini barındıran mekânda mikroiklimler yaratıyor. Konak Bedenler, bu gerilimden kaynaklanan sürekli değişim üzerine düşünmek için bir alan sunuyor.
Kerem Ozan Bayraktar’ın birbiriyle bağlantılı adalardan oluşan yerleştirmesi galeriye yayılıyor. Yerleştirme, bazıları naylondan, hücre benzeri yapıların içine konumlandırılan farklı biçimlerde 3 boyutlu yazıcıyla basılmış kalplerden oluşuyor: Her biri farklı formlardaki kalpler, bedenler arasında dolaşan enfeksiyonları hatırlatan izler taşıyor. Bayraktar, PLA filamentler – mısır nişastası ya da şeker kamışından elde edilen termostatik polimerler – kullanıyor; yazıcıya gönderilen kod, bu filamentleri ısıyla eriterek katı heykellere dönüştürüyor. Bayraktar, kalbin bireysel, ısıyla çalışan, mekanik, makineye benzer bir organa dönüşüm süreciyle ilgileniyor ve sonuç olarak, bir organ olarak kalp, bir bedene, ısıyı dönüştürücü bir enerji olarak kullanan bir heykele dönüşüyor. Bayraktar’ın kalp-adaları, somut sınırları olan bir sistem yerine, yer yer yoğunlaşan asamblajlardan oluşan bir topoğrafya öne sürüyor. Yerleştirme izleyicileri aynı zamanda duyguların hayati organlarla ilişkilenmesi üzerine düşünmeye teşvik ediyor.
Semâ Bekirović’in All that is Solid [Katı Olan Her Şey] başlıklı çalışması, iki yılda bir gerçekleştirilen Into Nature [Doğanın İçine] tarafından sipariş edilen büyük ölçekli bir yerleştirmenin video dokümantasyonu. Bekirović, eritilmiş ve renklendirilmiş şekerle katmanlandırılmış 1,5 metre çapında bir küre üretti ve Hollanda’daki Bargerveen Doğa Koruma Alanı’na yerleştirdi. Zamanla bu küre, güneş, nem ve yağmura maruz kalarak biçim ve renk değiştirdi. Aynı zamanda, arkasında renkli izler bırakarak erimesine katkıda bulunan hayvanlar da barındırdı. Bekirović’in sürekli ve kontrol edilemez bir biçimde dönüşen çalışması, sanatçı ile doğa arasında işbirliği içinde üretilmiş bir heykel. Video, yerleştirmeyi farklı aşamalar boyunca ziyaret eden izleyicilerin çektiği görüntüleri bir araya getirerek çalışmanın geçirdiği dönüşümü belgeliyor.
Gülşah Mursaloğlu’nun yerleştirmesi, yeraltındaki malzemelerle birtakım deneyler yaparak bir olaylar dizisi kurguladığı önceki çalışmalarının devamı niteliğinde. Mursaloğlu patates bazlı biyoplastik üretiyor. Uzun sicimler oluşturacak şekilde birbirine dikilmiş kare biçimli plastik bedenler tavandan sarkarak zemine uzanıyor. Bu yarı şeffaf malzeme içecekleri sıcak tutmaya yarayan USB ısıtıcılar tarafından ısıtılan bakır ve seramik kaplarda kaynayan suda çatlayarak yavaşça çözünüyor. Enerji sürekli dönüşüyor ve dönüşüm süreci döngü her yeniden başladığında görünür hale geliyor. Mursaloğlu’nun çalışması sergi süresince farklılaşıyor, çalışmanın kendisi değişirken sergiyi de dönüştürüyor. Yerleştirme, galerinin vitrininde bir müdahale olarak devam ediyor, vitrini buharla doldururken ısının dönüştürücü aracılığını görünür kılıyor.