Sevil Dolmacı Art Gallery, 1 Ekim – 2 Kasım 2021 tarihleri arasında küratörlüğünü Dr. Kathy Battista‘nın üstlendiği ve 16 çağdaş sanatçının yer aldığı “Everything Has Its Place” başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor.
Geleneksel natürmort türünün yeni bir yorumunu sunan, galerinin ihtişam ve lüks dolu geçmişinden ve mimarisinden de ilham alan sergide Haluk Akakçe, Hangama Amiri, Theodore Boyer, Kevin Brisco, Ori Gersht, Nicholas Hunt, Tina Lechner, Rachel Libeskind, Alex McQuilkin, Andy Mister, Fawn Rogers, Dominic Bouffard, David Risley, Şahin Demir, Nejat Satı ve Çağatay Odabaş‘ın eserleri yer alıyor.
Farklı coğrafyalara ait söz konusu genç isimler, Giorgio Morandi, John Frederick Peto ve Chaïm Soutine gibi modernizmin ikonik ustalarından etkilenerek sanat tarihinin önemli konusu natürmortu yeniden yorumladı. Battista, böylelikle farklı malzeme ve uygulama biçimlerinin kullanıldığı natürmort konusunun güncel seçkisini sunuyor.
Natürmort resim geleneği, 17. yüzyılda Kuzey Avrupa‘da burjuvazinin yükselişi ile ivme kazandı ve batılı, beyaz, erkek ressamların egemenliğinde uzunca yıllar popüler bir konu olarak devam etti. Everything Has Its Place, gerek katılan sanatçılar gerekse üretim teknikleri açısından bu batı geleneğini kıran, güncel bir eğilim sunuyor. 17. yüzyıl batı Avrupa’sından farklı olarak sergide, İstanbul, Kopenhag, Viyana, Kabil, Berlin ve Los Angeles gibi farklı konumlardan gelen sanatçıların yanı sıra, natürmort kavramına yeni bakış açıları getiren kadın sanatçılar da yer alıyor. Sergide yer alacak eserler, tuval işlerden sulu boyalara, elle renklendirilmiş fotoğraflara, video enstalasyonlarına ve ses performansına kadar farklı teknikleri kapsıyor. Theodore Boyer ve Nicholas Hunt’ın büyük ölçekli tabloları, Hangama Amiri’nin tekstil çalışmalarıyla diyalog halinde. Ori Gersht, Rachel Libeskind ve Fawn Rogers’ın videoları, natürmort konusundaki fikrimizi güncelliyor ve yeniden tanımlıyor.
Battista, pandemi nedeniyle evde kaldığımız süreçte etrafımızı saran objelerle olan ilişkimizin değiştiğine dikkat çekiyor ve söz konusu ilişkiyi derinlemesine sorguluyor. Bu süreç, çoğumuz için yaşam alanlarımızın odak noktamız olduğu ve kişisel farkındalıklarla sonuçlanan bir süreç oldu. Hayatlarımızı yeniden gözden geçirdiğimizde, etrafımızdaki nesneler yeni bir anlam kazanmaya başladı. En basit şeyler -çiçekler, yumurtalar, kitaplar, deniz kabukları- dünyanın hızı yavaşladıkça yeni bir netlik kazandı. Evlerimize diğer ülkelerden gelen küçük hediyelik objeler hem endişeleri hem de nostaljiyi çağrıştırdı: bir yandan özgürce dolaştığımız bir dünyayı hatırladık ve aynı zamanda kapanan sınırlar ve tekinsiz ortamlardan korkar olduk. Bu sergideki sanat eserleri, bazı neşeli yan etkileri de beraberinde getiren bir salgından ve karantinadan doğdu. Pandemi aynı zamanda bize aile ile daha fazla zaman geçirme, yatağımızın yanında yığılan kitapları okuma fırsatı verme ve hayatımızı yeniden tasarlama olanağı sundu. Sergideki sanatçılar hayatın onlara verdiği bu fırsatları işlerine yansıtarak büyük zorluklardan ihtişamlı zaferlerin ve iç görülerin ortaya çıkabileceğini kanıtladılar. Hayatlarımız yeniden dış dünyaya açılırken, Battista bizleri pandemide olduğu gibi sakin/yavaş kalıp hayatımızın zenginliğini yeniden düşünmeye teşvik ediyor.