Kare Art Gallery, 8 Mart – 28 Nisan 2019 tarihleri arasında İranlı sanatçı Navid Azimi Sajadi ve Türkiyeli sanatçı Barış Sarıbaş’ın ortak projesi “Archway Project” başlıklı sergiye ev sahipliği yapıyor.
Archway Project, sanatçıların fiziksel eylem olarak resim yapma ya da heykelsi biçimler yaratmaya odaklanan üslupsal atölye pratiklerine dayanan, 2016’da kurdukları işbirliğinin bir sonucudur.
Proje, resim kavramına en tanınabilir ve açıkça sanat yapma biçimi olarak yaklaşmakla birlikte, aynı zamanda sanatçıların kendi yapıt ve pratiklerine dayalı bazı yerleştirmeler sunmasıyla resmin alanından kısmen uzaklaşır.
Murakkâ, sanatçıların işlerini bir tür ‘ciltleme’ aracılığıyla birbirine bağlamak ve İran’da Safeviler Dönemi’nde sıklıkla en iyi sanatsal kitapların sipariş üzerine üretilmesi için kurulan büyük atölyelerle karşılaştırma yapmak için yaratılmıştır. Murakkâ parçaları bir araya getirilmiş, bir kitaba dönüştürülmüş, kesilmiş ve yeni bir parça oluşturmak üzere yeniden bezenip birleştirilmiştir. Böylece ortaya çeşitli konu, şiir dizesi ve gerek Pers, gerek Osmanlı kökenli birçok farklı ‘ekol’ kökenli minyatür sanatçısının üretmiş olabileceği resimleri içerebilecek bir albüm çıkmıştır.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Batı İran’ın bir bölümünü kontrol altına almayı başarmasının ardından çoğu sayıda İranlı sanatçı, resim atölyelerinde çalışmak üzere Osmanlı sarayına göç etmişlerdi; bazen Türk sanatçılarla birlikte çalışmış, resim kitapları ve tabii ki Murakkâ albümleri üretmişlerdi. Şimdiyse buna benzer bir ‘diaspora’ topluluğu, çalışmalarını Roma’da sürdüren Navid Azimi Sajadi ve Türkiyeli sanatçı Barış Sarıbaş’ın bir araya gelişiyle kurulmuş oldu. Sanatçılar çalışmalarını 16ncı yüzyıl Murakkâ resim pratiğine dayandırarak üretmeye başladılar. Proje, ikisi arasında şehirleri, kültürel geçmişleri ve güncel sanatsal pratikleri üzerinden kurulan hayali bir saraya evrildi.
Archway Project, kamusal kültürel eylemlerden ve edebiyat, müzik, mimari gibi sanatsal pratiklerden gelen öğeleri bir araya getirip eritir ve bunlardan her iki sanatçının tanışma, konuşma ve yapma eylemlerine dair dünya görüşlerinin bir uzantısını yaratır. En yeni ‘ciltlenmiş’ yaratımlarını sergilemek üzere İstanbul’da, sarayın sponsorluğundaki hayali atölyelerinde bir araya gelirler. Bu bir seri Murakkâ, izleyiciyi gerçekten bir kitap ya da albüm sunarmışçasına ‘özel’ bir alana çekmek konusunda en üst noktaya erişmiş gibi görünmektedir.