2009 yılından beri It’s Istanbul bünyesinde yayınlanan kültür-sanat ve eğlence dergisi Zero Istanbul, bugün internet sitesinden ve sosyal medya hesaplarından yaptığı açıklama ile yayın hayatına veda ediyor.
Kurulduğu günden bu yana birçok bağımsız yazar, editör, çizer, illüstratör, fotoğrafçı ile çalışan, birçok önemli konuda kent rehberleri hazırlayan, kültür-sanat, eğlence, yaşam gibi alanlarda farklı markalar ile iş birliği kurarak kaliteli içerikler üreten Zero Istanbul, 9 yıldır faaliyet gösteriyordu.
Açıklama:
Zero İstanbul, bildiğiniz, okuyageldiğiniz gibi, bir kent kroniğiydi bir bakıma. Okuruna maliyet değil, muhabbet vaat eden, okuruyla şekillenen, onun zevklerine, ilgilerine, hatta onun kalemine, katkısına göre şekillenen bir aylık çetele, cep boyutundaki sayıları birikip üst üste yığıldığında küçük ama güvenilir, tutarlı bir kent kültürü tutanağı.
Zero ekibinin, yakın çevrelerinin, bizzat okurun kısa, ama zarif, meselenin özüne temas eden, konunun bıraktığı izlenimi veya doğrudan doğruya insanı içine soktuğu duyguyu, espriyi aktaran metinleri, yazıldıkları zamanlarda ince elenmiş, sık dokunmuş bir ajanda niteliğindeydi. Şehrin en iyi konserleri, partileri, vizyondaki en iyi filmler, bir zamanlar ne kadar canlı olduğuna şaşırdığımız ve hayıflandığımız galerilerin en ufuk açıcı sergileri, festivaller, panayırlar, spor müsabakaları, pahasına değil lezzetine odaklanılan lokantalar, kapısındaki korumaya değil içerdeki karşılaşma ve tesadüf olasılıklarına veya kafa dinleme imkânına bakılan kafeler, barlar, bahçeler… Evlerimizden çıkıp birbirimize karıştığımızda zamanımızı en güzel dolduracağımız, birbirimizi en güzel bulacağımız, hafifleyeceğimiz, kısa süreliğine de olsa neşeli bir varoluşa sürükleneceğimiz, özenle seçilmiş faaliyetler… Ve bunlara eşlik eden ortak bir dil, ortak bir bakış, duyuş, arayış… Zero, dokuz sene sonra aranızdan ayrılırken ve şehir gitgide solup, grileşip, katılaşıp azmanlaşırken, hayatımızda kısmen azalan bu karşılaşma ve beraber iyi vakit geçirme imkânlarını çoğaltmaya çalışmak da boynumuzun borcu. Vazgeçmenin değil tutunmanın, kapanmanın değil paylaşmanın, ah vah etmenin değil düşünmenin, çalışmanın, kurmanın, yeniden inşa etmenin zamanı.
Biz Zero İstanbul’un vedası üzerine düşünürken, Rachid Taha’nın vefat haberi geldi. Bu erken ölüm, tam da Zero’nun gönlüne göre yeşermeye başlayan bir İstanbul’un bir döneminin sonuna da işaret ediyor aslında. Beyoğlu ve İstiklal Caddesi ‘90’ların ortalarında yeniden bir üretim ve buluşma merkezi olurken, çok geçmeden Rachid Taha şarkıları bu canlılığın ortak paydalarından biri oluvermişti. Gündüzleri kitabevlerinden, plakçılardan onun şarkıları caddelere yayılırken, geceleri Beyoğlu barlarında yine onun şarkılarıyla dans edildi yıllarca. Şimdi, Beyoğlu kültür hayatı direnmeye çalışırken, İstiklal Caddesi’nin henüz ağaçlarla kaplı olduğu zamanların şarkıları da tarihteki yerini alıyor yavaş yavaş.
Zero İstanbul kültürel çoğulculuğun, iyimserliğin ve umudun, enternasyonal merakın, sanatın, dansın değerini bulduğu bir zamanda yayınlanmaya başladı. Bir zamanlar yeni müzikler keşfetmek, plak ithal etmek deveye hendek atlatmaktan zorken, sinema filmleri birkaç yıl gecikmeyle gelirken, büyük uluslararası sergiler düzenlemek hayalken, yıllar içinde ve binbir çabayla Türkiye dünyaya açıldı. İstanbul Bienali ve çağdaş sanat âlemi dünyada hatırı sayılır bir yer edindi, sezon filmleri rayına otururken başta İstanbul Film Festivali olmak üzere çeşitli festivaller dünya sinemasını şehre eksiksiz taşıdı ve bağımsız sinema dilleri gelişti, Bowie, Tom Waits, Springsteen gibi birkaç isim dışında şehirde konser vermeyen müzisyen kalmadı, İstanbul uluslararası turnelerin şaşmaz bir uğrağı oldu.
Bugünse, eğitim sistemi her sene değişirken, üretime değil, bir zamanlar bolca tüketilen kredilere dayanan ekonominin yapısal krizi döviz kuru şoklarıyla derinleşirken, ülke ve şehir içine kapanıp dünyayla kavga ederken, süregiden savaşlar milyonlarca insanı yurdundan edip coğrafyayı belirsizliğe sürüklerken, bir zamanların umudunu, neşesini, hafifliğini taşımak daha zor. Bağımsız medya organları bugün Türkiye’de iki elin parmaklarıyla sayılabilirken, yayıncılık ve çeviri faaliyetleri de döviz kurlarından etkilenen sektörlerin en başında geliyor. Sadece Türkiye’de değil, batıdan doğuya dünyada da sağ popülizm, yabancı düşmanlığı, göçmen karşıtlığı yükselirken, sanatta veya hayatta enternasyonal buluşmalar şundan hepi topu beş sene önceye göre büyük fedakârlıklar gerektiriyor.
Haliyle, İstanbul gibi büyük bir metropolün kültür, sanat ve eğlence hayatı da bu toplumsal, küresel regresyon ve agresyondan etkileniyor. Artık kaçıştan, kültür adacıklarından, dar buluşmalardan daha çok söz ediyoruz evet ama bu şehir üretmeye, düşünmeye ve yerin altında başka bir şeylerin evrilmesine yol vermeye devam ediyor.
Velhasıl tam dokuz sene, birçok etkinlik, yüzlerce yazı, onlarca rehber ve çokça anı sonrası Zero İstanbul yayın hayatına son veriyor; yani bir dönem bitiyor ama bu bizim yayıncılığa devam etmeyeceğimiz anlamına gelmiyor: Çok yakında düşünmek, konuşmak, paylaşmak, derinleşmek ve varlığımızı korumak için gerekli olduğunu düşündüğümüz yeni bir platformda biraraya geleceğiz. Bu kuşatıcı ve kapatıcı iklimin kısa sürmesini umarak, zevklerimizden, yönelimlerimizden, tercihlerimizden taviz vermeden, İstanbul’dan, dünyadan ümidi kesmeden, iyi müziklerde, filmlerde, kitaplarda buluşmayı sürdürerek…