kültür.limited 2023 yılı sonunda 8 yıllık yayın hayatını sonlandırmıştır. Site, bir arşiv işlevi görmesi için açık bırakılmıştır.

Festivaller ve bienaller her yerde!

9 Mayıs 2018

*Bu yazı Istanbul Art News Mayıs, 2018 Sayı: 52 Piyasa eki için yazılmıştır.

Sayıları yurt sathında artan onlarca festival İstanbul’un kültür-sanat hegomanyasına meydan okuyor. Küçük kentlerde varlıklarını sürdürebilen, uluslararası kimlik kazanan bu festivallerin alışılmış formatın yerine bulunduğumuz zamanın koşullarına uygun farklı formatlar geliştirdikleri gözlemleniyor. Bu umut verici bir gelişme.

Dünyanın en büyük film festivallerinden biri ve reklam dünyasının en önemli festivali Fransa’nın 75 bin nüfuslu Cannes şehrinde. Dünyanın en önemli sahne sanatları festivallerinden biri ise Birleşik Krallık’ın başkenti Londra’da değil, Edinburgh’ta. Çağdaş sanat alanında en önemli etkinliklerden biri kabul edilen bienal ise yine İtalya’nın 265 bin nüfuslu Venedik şehrinde. Keza klasik müzik dünyasının kalbi Viyana’da değil, Salzburg’daki festivalde atıyor.

Dünyanın birçok ülkesi, çağdaş sanattan klasik müziğe, edebiyattan sahne sanatlarına varan farklı disiplinlerdeki sanat pratiklerini, başkentlerine sıkıştırmak yerine farklı şehirlere yaydıkları festivaller, bienaller ve etkinliklerle kitlelerle buluşturuyor. Bu tutum; katılımcı yaklaşımdan kültür turizmine, sanat yoluyla şehirlerin kalkınmasından yerelleşmeye kadar birçok konuyu da beraberinde getiriyor. Fakat bu durum Türkiye’ye geldiğimizde bambaşka bir şekilde karşımıza çıkıyor. Türkiye’nin hem tarihsel hem de niteliksel açıdan bu kadar zengin bir kültür-sanat geçmişi ve ilişkisi varken; üretim, yayılım, tüketim ve dağıtım ne yazık ki İstanbul ile sıkışmış durumda. İstanbul ise 18 milyonluk nüfusuna karşın aynı 1 milyon insanın etkinlikler arası dönüp dolaşıp durduğu bir sanat ortamına ev sahipliği yapıyor. Kültür-sanat alanında kamu, özel sektör ve sivil toplumun neredeyse tüm yatırımları İstanbul’da toplanmış durumda. Ancak bütün bunların yanında son yıllarda çağdaş sanat, müzik, gastronomi, sahne sanatları gibi birçok alanda İstanbul dışında, yerel ve global örneklerin sergilendiği, yapıldığı yere özgü içerikler sunan, yerel halkla bütünleşen, çevresiyle ilişki kuran, dinamik bir sanatsal üretim ve festival/bienal gelişimi görüyoruz. Bu gelişmeler umarız Türkiye’nin büyük sermaye gruplarını ve uluslararası fonları İstanbul dışındaki kültür-sanat hayatına yatırım yapmaya da sevk eder.

Anadolu’nun dört bir yanında çağdaş sanat

1987 yılından beri İstanbul Kültür Sanat Vakfı (İKSV) tarafından düzenlenen İstanbul Bienali; Türkiye’nin, bölgenin ve tabii ki İstanbul’un çağdaş sanat sahnesinin amiral gemisi konumunda. Bu durumun değişmesi her ne kadar zor olsa da, 2000’lerin ortasından itibaren Anadolu’nun farklı köşelerinde ortaya çıkan bienaller, trienaller çağdaş sanatın ve etrafındaki diğer disiplinlerin sadece İstanbul’da değil, farklı şehirlerde de var olması konusunda bize umut verdi. 1986 yılında Ankara’da açılan ancak sadece dört kez düzenlenebilen Uluslararası Asya-Avrupa Sanat Bienali’ni saymazsak çağdaş sanatın Anadolu ile ilişkisi oldukça sınırlı.

Bu anlamda sınırları kaldıran, ezberleri bozan ve Anadolu’yu ‘orada, bir köy var uzakta’ konumundan çıkararak potansiyelleri, hayalleri, hafızası, geçmişi ve geleceğiyle sahiplenen ilk oluşum Sinopale (Uluslararası Sinop Bienali) oldu denilebilir. İlk edisyonu 2006 yılında T. Melih Görgün, Beral Madra ve Dr. Vittorio Urbani küratörlüğünde “Şey” başlığı ile düzenlenen Sinopale bu anlamda Anadolu’daki çağdaş sanat üretimi ve yayılımının kırılma noktası olarak görülebilir. “Sinopale” yerel kalkınma bağlamında sivil toplumun kültür ve sanat temelli diyalog geliştirmek amacıyla ‘paylaşıma dayalı bir sanat üretimi’ modelinde bir araya gelmesini sağlayan uluslararası bir projenin adıdır. İki yılda bir gerçekleştirilen bu proje her yaştan kentlinin kendi yaşam alanlarını gelecek vizyonuna sahip olarak yeniden algılamaları, kent sorunları üzerine düşünmeleri, ortak tarihsel belleğin paylaşımı ve bunun sanat üretimine yönelik olarak düzenlenmesini, daha iyi bir sosyal yaşam alanını oluşturmaya yönelik olarak kentsel, ulusal ve uluslararası çalışmayı amaçlar.” Sinopale, belki de arkasındaki isim olan Melih Görgün’ün doğduğu kente bir armağanı olarak başladı. Ancak geldiği noktayla şu anda sektörde çalışan, üreten, yazan birçok sanatçının, sanat yöneticisinin, sivil toplum emekçisinin ve eğitimcinin son 10 yılında bir şekilde yer etti.

2007 yılından beri İzmir’de K2 Güncel Sanat Merkezi tarafından üç yılda bir düzenlenen Portizmir Uluslararası Güncel Sanat Trienali ise “Uluslararası güncel sanat platformu üzerinden, İzmir kentinin sanat ve kültür dinamiklerini harekete geçirmeyi ve sanatı daha geniş bir izleyici kitlesiyle buluşturmayı hedefliyor.” İlki 2007 yılında Emmy de Martelaere küratörlüğünde “Serap ve Arzu” başlığıyla, ikincisi 2010’da Dr. Necmi Sönmez küratörlüğünde “Sessizlik_Fırtına” başlığıyla, üçüncüsü ise 2013-2014 yıllarında Saša Nabergoj küratörlüğünde “İnsaf” başlığıyla düzenlenen Portizmir’in dördüncüsü 2017-2018 yıllarında “Nefes” başlığıyla düzenleniyor. Türkiye’nin en büyük üçüncü şehri olmasına rağmen İzmir, ne yazık ki kültür-sanat alanında oldukça geri kalmış durumda. Bunun nedeni olarak tabii ki şehre ve şehirdeki kültür-sanat alanına hem kamu hem de özel sektör tarafından yapılan yatırım eksikliğini gösterebiliriz. Bu noktada K2’nin çabalarının sonuç vermesi ve sürdürülebilirliğinin sağlanması büyük önem taşıyor.

2008 yılında, yine tarihi ile ön plânda olan başka bir kentte, Çanakkale’de bir çağdaş sanat etkinliği hayata geçirildi. CABININ (Çanakkale Bienali İnisiyatifi) adını alan Çanakkale merkezli, kâr amacı gütmeyen, farklı alan ve meslek gruplarından katılımcıların birlikteliğinden oluşmuş bir inisiyatif: “sanata, kültüre dair bir düşünce ve aktivite üretim platformu olarak kurulduğu günden bu yana başta Çanakkale Bienali olmak üzere, sosyal fayda ve sorumluluğa dayalı, ulusal ve uluslararası katılımlı etkinlikler düzenliyor ve destekliyor. Sivil inisiyatif kimliğini, kurumsal bir yapıyla desteklemek adına 2012 yılında Troya Kültür Derneği’ni kuran CABININ, bugüne kadar Çanakkale’nin farklı ve özgün birçok özel ve kamusal alanını bu etkinlikler kapsamında değerlendirmiş ve büyük bölümünü kentin gündemine taşımış. CABININ’in 2008 yılından bu yana yürüttügü bu çalışmalardaki temel amaçları ve hedefleri ise Çanakkale’deki farklı toplum kesimlerini çağdaş sanatla buluşturmak, sanat odaklı etkinlikler ve eğitimler yoluyla dezavantajlı grupların (çocuklar, engelliler vb.) toplumsal yaşama katılımlarını, üretkenlik ve becerilerini artırmak, Çanakkale’nin özgün, tarihi, doğal ve kültürel değerlerini uluslararası boyutta tanıtmak ve Çanakkale’yi bir çağdaş kültür kenti olarak konumlandırma vizyonuna yönelik olarak uluslararası iletişim ve iş birliği ağları oluşturmak.” Bu noktada bugüne kadar beş bienal gerçekleştiren CABININ, İstanbul’a sadece birkaç saat uzaklıkta bir mesafede çağdaş sanatı ve tarihi; şehrin kimliğine, geçmişine ve ihtiyaçlarına yönelik olarak şekillendiriyor.

Batı’da İstanbul, Çanakkale ve İzmir ile temsil edilen, Kuzey’de Sinop’ta yer bulan çağdaş sanat, Doğu’ya gittiğimizde ise bizi Mardin’de karşılıyor. Anadolu Kültür’ün 2000’li yılların başından itibaren Doğu Anadolu’nun Diyarbakır ve Kars gibi merkezlerinde sivil çabalarla ortaya çıkan, gelişen ve görünür kılınan sanat ortamı Mardin Bienali ile farklı bir şekil kazandı. Diyarbakır’da Anadolu Kültür tarafından 2002 yılında hayata geçirilen Diyarbakır Sanat Merkezi (DSM), şehirdeki kültür-sanat ortamının canlanmasına katkıda bulunmayı, sanatseverlerin ve yerel sanatçıların nitelikli kültür sanat etkinliklerine erişebilecekleri, kendi projelerini geliştirebilecekleri ve sunabilecekleri bir buluşma mekanı yaratmayı hedefledi. 2005 Şubat ayında ise Kars Milli Eğitim Müdürlüğü bünyesinde bulunan Halk Eğitim Merkezi’nin Kars Belediyesi’ne tahsis edilmesiyle Kars Sanat Merkezi (KSM) kuruldu. Kars Sanat Merkezi, Kars Belediyesi ve Anadolu Kültür iş birliği ile 2005- 2009 yılları arasında sadece Kars için değil; Türkiye, Ermenistan, Gürcistan ve Azerbaycan için bir kültürel iletişim merkezi olarak hizmet verdi.

İlk edisyonu 2010 yılında, Mardin’i modern sanatın merkezi haline dö- nüştürebilmek düşüncesiyle, kentin benzersiz tarihsel mimarisi ve Mardin halkının gündelik hayatıyla kaynaşan mekanlarında gerçekleştirilen 1. Mardin Bienali ‘sanat yoluyla Mardin coğrafyasını sanatçılar, akademisyenler, öğrenciler ve farklı kültür topluluklarıyla hareketlendirmek, yeni paylaşım ortamları yaratmak, sanatta alışılagelmiş ‘merkez’ fikrinin tanımına yeni boyutlar getirmek ve Mardin’i saygın sergiler dizisiyle merkezi bir konuma oturtmayı’ amaçlıyor. İlki 4 Haziran-5 Temmuz 2010 tarihleri arasında gerçekleşen Mardin Bienali’nin ikincisi yine GAP İdaresi, Mardin Valiliği, Başbakanlık Tanıtma Fonu iş birliğiyle ve özel sektörün katkılarıyla 21 Eylül-21 Ekim 2012 tarihleri arasında ve üçüncüsü Mardin Sinema Derneği tarafından ve özel sektörün desteğiyle 15 Mayıs-15 Haziran 2015 tarihleri arasında gerçekleştirildi. 4. Mardin Bienali ise bu yıl 4 Mayıs-4 Haziran tarihleri arasında Döne Ötyam direktörlüğünde ve Derya Yücel, Fırat Arapoğlu ve Nazlı Gürlek küratörlüğünde gerçekleşecek. En büyük sorunlarından biri finansal sürdürülebilirlik olan Mardin Bienali için bu yıl Fongogo platformu üzerinden bir kitlesel fonlama kampanyası başlatılarak bireysel destek geliştirildi.

Yedinci sanatın karnesi iyi

Kültür-sanat alanında popülerliği su götürmeyen ve kitlelerle buluşması en kolay olan disiplin kuşkusuz sinema. Bu noktada Türkiye’nin farklı şehirlerinde kamu, yerel yönetim, özel sektör ve sivil toplum tarafından gerçekleştirilen sayısız film festivalleri de bunun en önemli göstergeleri. Film festivalleri uzun yıllardır Anadolu’nun pek çok büyük şehrinde uluslararası katılımla ve büyük bir prestij projeleri olarak da düzenleniyor. Bu yıl 29.’su gerçekleşen Ankara Uluslararası Film Festivali ve 19.’su gerçekleşen Uluslararası İzmir Kısa Film Festivali’nin yanında 55.’si gerçekleşecek Uluslararası Antalya Film Festivali ve 25.’si gerçekleşecek Uluslararası Adana Film Festivali en köklü film festivallerinden. Bunların yanında 14 yıldır Anadolu’nun farklı şehirlerinde devam eden Çocuk Filmleri Festivali, geçtiğimiz yıl 11.’si gerçekleştirilen Uluslararası Mardin Film Festivali, bu yıl 8.’si gerçekleştirilecek Malatya Uluslararası Film Festivali ve önümüzdeki yıl 9.’su gerçekleştirilecek Pembe Hayat KuirFest gibi nispeten daha yeni sayılabilecek film festivalleri de düzenleniyor.

Bütün bunların yanında !f İstanbul nicedir İzmir ve Ankara’ya uğruyor, Filmekimi İstanbul dışında her yıl Anadolu’nun farklı şehirlerinde de düzenleniyor. Uluslararası İşçi Filmleri Festivali 30’a yakın şehirde ve Sürdürülebilir Yaşam Film Festivali 10 şehirde gösterimler yapıyor.

Ancak bunların yanı sıra doğru pazar araştırmasını yapmadan, ihtiyacı ve ekosistemi anlamadan hayata geçirilen ve hızlıca tüketilen film festivalleri de mevcut. İlki 2006 yılında düzenlenen ve toplam 4 kere düzenlendikten sonra bitirilen Uluslararası Bursa İpekyolu Film Festivali, 2015 yılında ilk ve son kez düzenlenen Uluslararası Edirne Film Festivali, 2016 yılında ilk defa gerçekleştirilen ve devamı getirilmeyen 1. Alanya Kristal Kale Film Festivali bu alanda ortaya çıkan başarısız girişimler olarak isimlerini zihinlere yazdırdılar. Tüm bu festivallerin ortaya çıkış niyetleri iyi olsa da sürdürülememe hikayeleri ve bitmeleri de yine aynı ortak paydada buluşuyor.

Her yerde müzik

Kuşkusuz müzik, çağdaş sanattan ve sinemadan daha zor ve farklı bir ihtiyaç listesi gerektirir. Akustikten sahne düzenine, operasyonel ihtiyaçlardan biletlemeye birçok konuda düşünmek, planlamak ve uygulamak gerekiyor. Bütün bunların yanında bazısı 20 yılı aşkın süredir, bazısı ise yeni ortaya çıkan birçok müzik etkinliği, gerek sanatsal programlamasından gerekse operasyonuna kadar İstanbul’daki festivallerin kalitesini aratmıyor. Müzik, çağdaş sanatla karşılaştırıldığında kendine çok daha geniş bir yer buluyor ve hem büyük şehirlerde hem de birçok küçük kentte kendine özgü şekillerde var oluyor. Bu festivallerin birçoğu ayrıca Avrupa Festivaller Birliği (European Festivals Association – EFA) üyesi olarak uluslararası arenada da faaliyet gösteriyor.

Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından bu yıl 4-26 Nisan tarihleri arasında 35.’si düzenlenen Uluslararası Ankara Müzik Festivali ile Caz Derneği tarafından bu yıl 22.’si düzenlenen Uluslararası Ankara Caz Festivali; 1985 yılında İzmir’de kurulan İKSEV tarafından düzenlenen ve bu yıl 32.’si gerçekleştirilecek Uluslararası İzmir Festivali ve bu yıl 25.’si gerçekleştirilecek İzmir Avrupa Caz Festivali, müzik festivalleri ve Anadolu ilişkisinin en önemli mihenk taşlarından… Bu festivaller programlama, uluslararası bağlantılar, yarışmalar ve katılımcılık anlamında birçok alanı kapsıyor.

Ankara ve İzmir’in dışına çıkıp biraz daha küçük şehirlere ve Anadolu’nun farklı köşelerine gittiğimizde de yine müziğin farklı türlerine kucak açan ve köklü festivaller görüyoruz. 2002 yılında Mersin Devlet Opera ve Balesi’nin kuruluşunun 10. yılında hayata geçirilen ve 2007 yılına kadar “Mersin Kültür Merkezi Derneği” (sonradan “Mersin Kültür ve Sanat Derneği” adını alıyor) çatısı altında gerçekleştirilen Mersin Uluslararası Müzik Festivali, 2007 yılında Avrupa Festivaller Birliği üyeliğine kabul edildi. Mersin Uluslararası Müzik Festivali, festivalin Mersin’de kısa zamanda kabul görmesi ve kent bileşenlerince desteklenmesi ile başarıya ulaştı.

Festival, 2007 yılından itibaren uluslararası sanat kurumlarıyla olan ilişkisini kuvvetlendirdi, festivalde yer almak isteyen sanatçı veya gruplardan da önemli oranda başvurular aldı. Böylece, Mersin ve Mersin Uluslararası Müzik Festivali, uluslararası kültür ve sanat ortamında daha çok tanınır hale geldi. Mersin Kültür ve Sanat Derneği’nin 2008 yılı başında Mersin Uluslararası Müzik Festivali’ni sürdürmeme kararı alması üzerine yeni kurulan Sanat Etkinlikleri Derneği bu görevi omuzladı. “Müzik, insanlığın uluslararası dilidir” ilkesinden yola çıkarak hayata geçirilen festival; kent, bölge, ülke ve tüm insanlığın, evrensel müzikle buluşmasını sağlamak amacıyla faaliyetlerini sürdürüyor. Bu yıl 14 Nisan-8 Mayıs tarihleri arasında 17. kez gerçekleştirilecek festival Anadolu’da klasik müzik üretim ve yayılımı için önemli bir konumda. Bu yıl 18.’si 27 Nisan-10 Mayıs tarihleri arasında düzenlenen Afyonkarahisar Caz Festivali ise sanatsal programlama olarak iyi bir konuma gelse de iletişim ve operasyon konusunda daha çok yol kat edecek gibi duruyor. Zira festivalin kendine ait bir internet sitesi bile bulunmadığı için festivalin amacına, hafızasına ve konumuna dair bir bilgi edinmek mümkün değil.

Müzik, ayrıca özellikle yaz aylarının vazgeçilmez tatil destinasyonları olan Antalya ve Muğla gibi illerde de kendine farklı şekillerde yer buluyor. 2000 yılından beri Antalya’da düzenlenen Antalya Piyano Festivali ve bu yıl 14.’si düzenlenmesi plânlanan Bodrum Müzik Festivali (eski adıyla Uluslararası D-Marin Klasik Müzik Festivali) bu anlamda örnek teşkil edebilecek uluslararası festivaller. Her iki festival de özel sektör-yerel yönetim ilişkisi ile düzenleniyor. Bu festivaller şehrin hem yerel sakinlerini hem de yerli-yabancı turist misafirlerini klasik müzik etrafında şekillenen bir program ve deneyimle buluşturuyor.

Yeni nesil festivaller

Bütün bu köklü festivaller Türkiye’nin farklı şehirlerinde yeni nesil festivallerin doğmasına, gelişmesine ve yeni bir kültür üretim-tüketim ilişkisine de ilham veriyor. İlk defa 2015 yılında Pozitif tarafından düzenlenen, Kapadokya’nın ilham veren coğrafyasında birbiriyle iç içe geçen müzik, çağdaş sanat, gastronomi ve açık hava etkinlikleriyle keşfedilecek yeni deneyimler katmak üzere yola çıkan Cappadox, Anadolu’nun tam ortasında kültür-sanatın her alanında benzersiz bir deneyim sunuyor. Cappadox, çağdaş sanattan gastronomiye, müzikten performansa, açık hava etkinliklerinden atölyelere katılımcı yaklaşımların ve yerelleşmenin tam olarak karşılık bulmasını sağlıyor. Bu yıl 14-19 Haziran tarihleri arasında ‘Sessizlik’ teması altında 4.’sü düzenlenecek Cappadox, 5 gün boyunca dünyadan uzaklaşma imkanı sunuyor. Cappadox, Kapadokya’daki festivalden önce İstanbul’da gerçekleştirdiği Cappadox Buluşmaları etkinlik serileriyle de festival ruhunu İstanbul’da başlatıyor ve festivalden önce ‘Cappadox komünitesi’ni canlı tutuyor.

Geçtiğimiz yıl 28-30 Temmuz 2017 tarihleri arasında ilk kez gerçekleştirilen Bozcaada Caz Festivali, bir yaz tatili destinasyonu olan Bozcaada’yı deniz, kum, güneş üçlüsünden çıkararak müziğin farklı tonlarıyla bir araya getirdi. Kabak&Lin, Alla Turca ve Pavli Bozcaada iş birliğiyle düzenlenen festival bu yıl müzikle beraber; atölyeler, sosyal projeler, gastronomi, adanın farklı noktalarında düzenlenen etkinlikler ve konserlerle içeriğini genişletiyor ve Bozcaada’ya yayılıyor. Bozcaada Caz Festivali, İstanbul dışında bir soluk alma imkanı sağlarken yerel halk için de kültür-sanat ile bütünleşme  için bir alan açıyor. Festival, geçtiğimiz yıldan beri yerel halkla bütünleşme konusunda birtakım sorunlar yaşasa da, Bozcaada’nın yerel üretim, turizm ve kalkınma gibi konularda kendisine ihtiyaç duyduğu açık.

Bu yıl ilki 10-13 Mayıs tarihleri arasında İzmir’in Bergama ilçesinde gerçekleştirilecek Bergama Uluslararası Tiyatro Festivali’nin arkasında da, Bozcaada Caz Festivali’ni düzenleyen ekiplerden Kabak&Lin var. Bergama’nın “Tekrar bir kültür ve üretim merkezi olmasını amaçlayan, Doğu ve Batı’ya kapılarını açıp, binlerce yıl önce olduğu gibi antik tiyatrosunda, sokaklarında ve meydanlarında her kesimden insanı tiyatronun büyülü gücüyle bir araya getirmeye hazırlanan” Bergama Uluslararası Tiyatro Festivali gösteriler, paneller ve atölyelerle dolu bir program sunuyor. İstanbul, İzmir, Ankara, Antalya, Adana gibi büyük daha klasik anlayışlar ve festival formatlarıyla kendine yer bulan sahne sanatları, Bergama Uluslararası Tiyatro Festivali ile yeni bir boyut ve deneyim alanı kazanıyor.

İzmir, son yıllarda özellikle İstanbul ve Ankara’dan aldığı iç göçle, kültür-sanat alanının da dikkatini çekiyor. Bergama Uluslararası Tiyatro Festivali’nden sonra, 4-7 Ekim tarihleri arasında İzmir’in Urla bölgesinde birçok tarihi, kamusal ve özel mekânda Banu Tunçağ, Gözde Sevimli (PALM) ve Murat Sezgi (kabak & lin) tarafından bu yıl ilki düzenlenecek CultureHack; kültür, yaratıcılık ve teknolojiyi odağına alan bir festival olarak hayata geçirilecek. Katılım ve deneyim kelimelerini odağına alan festival; müzik, gastronomi, edebiyat, tarih, teknoloji gibi birçok disiplini kapsıyor. Festivalde yer alacak performanslar, atölyeler ve eğitimlerle festivale katılanların pasif bir izleyici olmaktan çok birer üretici ve katılımcı olması hedefleniyor. Festival, yaratıcı endüstrilerle yerel kültür arasında bir diyalog yaratmayı da amaçlarken ayrıca kapsadığı tüm etkinliklerle bir platform oluşturmayı ve bir komünite geliştirmeyi hedefliyor. Bu da geldiğimiz noktada bir festivalin hayatını sürdürmesi ve devamlılığını sağlaması için olmazsa olmaz bir şey, zira artık alışılmış formatta festivaller düzenlemek yerine, içinde bulunduğumuz koşullara uygun formatlar geliştirmek gerekiyor.

Farklı amaçlar, şehirler, programlar ve tek umut

İstanbul’daki kültür hegemonyasına rağmen Anadolu’nun farklı şehirlerinde gerek yerel yönetimler, gerek sivil toplum ve özel sektör, kültür-sanat alanında sarf ettiği çabalarla birçok festival ve bienalin gerçekleşmesini sağlıyor. Bütün bu festival ve bienaller, kültür-sanatın üretim-tüketim, yayılım, katılımcı pratikler, yerelleşme gibi konular üzerinden farklı ihtiyaçları karşılıyor. İçinde bulundukları şehir ve bölgelerde bir boşluğu doldurmanın yanı sıra yeni bakış açıları geliştiriyor, yeni deneyimler sunuyor ve beklenmedik karşılaşmalar yaratıyor.

Önümüzdeki yıllarda Cappadox’un çağdaş sanat programının Nevşehir’de bir çanak üretimine ilham vermesi, Bergama’da sahnelenen bir oyunun İzmir’in bir köyündeki bir çocuğun hayatını değiştirmesi ve Bozcaada Caz Festivali’nde gerçekleşen bir konuşmanın Bozcaada’da yaşayan emekli teyzenin ufkunu genişletmesi mümkün. Bütün bunların yanında İstanbul’a hapsolmuş kültür-sanat üretiminin veya küçük şehirlerde devletin eline bırakılmış bir kültür-sanat alanının 80 milyonluk bir ülke için adil olmadığını söylersek yanılmış olmayız. O yüzden bu noktada kültür-sanat alanında İstanbul dışında ortaya çıkan bu gelişmeler özel sektör tarafından daha çok desteklenmeli, medya tarafından daha çok görünür kılınmalı ve izleyiciler tarafından daha çok takip edilmeli.