kültür.limited 2023 yılı sonunda 8 yıllık yayın hayatını sonlandırmıştır. Site, bir arşiv işlevi görmesi için açık bırakılmıştır.

Müzeler ve (dijital) içerik stratejileri

16 Aralık 2016

Müzeler, yeni ve yaratıcı dijital stratejilerini duyurmaya pek düşkün. Fakat bu, hedef kitleyi müzeye çekmek için her zaman kullanışlı bir yol değil.

Galerilerin, analog ya da yüz yüze stratejiden ayrı dijital bir stratejiye sahip olması fikri esasen pek de uzak değil. Hemen hemen hepimiz sanal ve gerçek alanlarda gidip geliyoruz; işe veya sahile giderken arkadaşlarımızla mesajlaşıyoruz, şarkılar dinliyoruz, yediklerimizi paylaşıyoruz, dijital kitaplar okuyoruz ya da en kötüsü, e-postalarımızı kontrol ediyoruz.

Bu kadar dijital aktivite bizi gerçek hayat deneyimlerinden uzaklaştıran birtakım uyuşmuş parçalanma haliyle sonuçlanıyor. Fakat bu sanal iletişimler, insanın bağlantılı olma ve çevre ihtiyaçlarının başka bir ifadesi. Ofis klimasının yanında bir şey yapmadan dursak da veya fotoğraflarımızı göndersek de, yaptığımız şey sürekli olarak kim olduğumuzu, bu dünyadaki yerimizi anlatan hikayeler yazmak.

San Fransisco Modern Sanat Müzesi (SFMOMA), her müze aktivitesinin en nihai amacının ziyaretçi ile sanat eseri arasında cazip bir birebir karşılaşmayı teşvik etmek olduğuna inanıyor, böylece bu karşılaşmaların düşünme ve bakmada yeni yollar açabileceğini düşünüyor.

Bu amaca ulaşabilmek için, yeni San Fransisco Modern Sanat Müzesi’ni açmadan önce bir izleyici çalışması yürütüldü. Temel bulgulardan biri San Fransisco körfez bölge nüfusunun %60’ı sanata ilgisi olan kişiler fakat sadece %5’i sanat ve kültürde kendini yeterli hissediyor. Gruptan %28’i hiçbir bilgiye sahip değil, sanatla ilgili olanların ezici çoğunluğu ise – %80’den fazlası – sanat hakkında daha fazla bilgiye sahip olmak istiyor.

Daha fazla öğrenmek isteyenler eğitimsiz değiller; %64’ü ön lisans ya da lisans diplomasına sahip, %29’u ise yüksek lisans mezunu. Bu kişiler sadece sanat tarihi alanında eğitimsiz. Ulusal istatistikler gösteriyor ki üniversite eğitimi alan Amerikalı yetişkinler arasında %20’den daha azı sanat tarihi eğitimi almış ve %0.2’den daha azı sanat tarihinde uzmanlaşmış. Teknoloji odaklı bölgede ise sayılar daha az olabilir.

Müzede bir sanat eserine rastlayan, yeni bir şeyler öğrenmeye meraklı, eğitimli fakat sanat tarihinde uzman olmayan bir ziyaretçi düşünün. Sergilenmekte olan eserlerin çoğu için istenen tek şey sanatçı, eserin adı, oluşturulma tarihi, eserin malzemesi ve müzenin eseri nereden/kimden edindiğine dair bilgileri içeren bir duvar etiketi. Bu iskelet yapının ardında, bilginin en temel problemi sadece kendisi: Bilgi. Böylece nesnenin canlı ve karmaşık varlığı ve yaratıcısı gözden kayboluyor.

Birçok ziyaretçinin gerçekten ihtiyacı olan şey bir hikaye, yabancı bir nesne ile iletişime geçmek için akılda kalıcı bir yol. Hikaye denildiğinde, çalışmanın neden sanat tarihinin öncüleri tarafından belirlenen terimlere göre önemli olduğunun sebebi kastedilmiyor. Daha ziyade, çekiciliğe yakın bir şey, paylaşmak için meraklı, tutkulu, açık ve heyecanlı olunan bir ton. Sanat nesnesi –Nina Simon’ın deyişiyle – bir sosyal nesneye dönüşmeli ve bu da ziyaretçi, sanat eserine baktığı 3-15 saniye arasında gerçekleşmeli.

Bu saniyeler –merakın ilgiye ya da sıkılmaya döndüğü an- çok önemli. Müzedeki İçerik Stratejisi ve Dijital Etkileşim bölümü beş departman içeriyor: Toplum Katılımı, Yorumlamalı Medya, Yayınlar, İnternet Ağı + Dijital Platformlar ve Tasarım Stüdyosu. Müze; disiplinlerarası çalışıyor ve her bir çalışmada hedef kitleyle en iyi biçimde iletişimde olan araç, ses ve tasarımı kullanarak, eser, sanatçı ve müze hakkındaki ilgi çekici alıntıları iletmek için küratörlerle yakın iletişim kuruyor.

Bunu iyi bir biçimde yapmak, ziyaretçilerin müzedeki eserle karşılaşması öncesi, esnası ve sonrasında tükettiği birçok medya türü arasında planlama ve koordinasyon gerektiriyor: müzenin internet sitesinde gezinmek, bir galeri haritasına bakınmak, “selfie” çekmek, duvar etiketlerini okumak, ses kaydı dinlemek, tuvaleti aramak, kahve almak, dijital etkileşimli bir galeri keşfetmek, mağazadaki kitapları gözden geçirmek, arkadaşlarla sohbet etmek v.b.. Ayrıca müze, eserin ve hikayesinin, ziyaretçilerin zamanına değeceğinin sözünü veriyor.

Müze, bu amaçla, bir akşam yemeğinde masa arkadaşınızla başlatacağınız bir konuşmayla aynı şeyler olacağını umarak, anlatıma yol göstermesi için mantralardan oluşan bir kısa liste hazırlamış.

  1. Tutkunu cömertçe ve sahici heyecanla paylaş.
  2. Bir ses veya olay sun ki sadece oraya ulaşayım.
  3. Yaşanan bir olayla bağdaştırılabilinecek bir şey ver.
  4. Karmaşık, büyüleyici varlıklar olan sanatçılarla tanıştır.
  5. Beklenmedik perspektif ve deneyimlerle şaşırt ve hoşnut et.

Sonraki görev bu önerileri harekete geçirmek. Mantralar sadece yaratılan içeriği değil aynı zamanda yöntemleri de belirliyor. Müze yeni bir ses uygulaması geliştirdi ve bu uygulama gülünç ve içten birçok yorumla dolduruldu. Sanatçılar hakkında insanların ilgisini çeken, dokunaklı hikayeler yaratmak ve aynı zamanda stüdyoları hakkında merakları gideren eğlenceli klipler için video yapımcıları dünyanın dört bir yanına gönderildi. Duvar etiketlerine söylettirilecek dile dolanan açılışlar ve hikayeler geliştirmeleri için küratörlerle işbirliği yapıldı. Tutkularını ve ilgilerini ifade etmeleri için yaratıcı ekibe bir Açık Alan sunmaya devam ediliyor. Müze kılavuzu bile şairleri, yazarları ve her çizgiden yorumcuları bakmak istedikleri açıdan baktıkları sanat eserlerine bir yanıt vermeleri için bir fırsat haline geliyor.

Bütün bu çabalar her zaman için başarılı mı? Elbette, hayır. Müze, yeni sanatsever jenerasyona ilham veren bu zorlu görevi tamamen kabullenmek için, sanatçıların sanat eserlerine yansıttığı aynı tutku, yaratıcılık ve sıkı çalışmayla görevlerine tutunuyor ve ziyaretçilerin memnun kalmasını umuyor.

*Yazı SFMOMA web sitesinden alınmıştır.