kültür.limited 2023 yılı sonunda 8 yıllık yayın hayatını sonlandırmıştır. Site, bir arşiv işlevi görmesi için açık bırakılmıştır.

Kültür sanat ‘nereden’ besleniyor?

22 Eylül 2016

*Bu yazı Istanbul Art News Eylül, 2016 Sayı: 34 Piyasa eki için yazılmıştır.

Etkinlik gelirleri ve ücretli girişlerle kültür sanat kurumlarının kendini döndürmesi zor olunca sektörün sürdürülebilirliği için özel sektör desteği, kamu ve yerel yönetim yardımları ile bireysel destekler vazgeçilmez hale geliyor. Peki yurtdışı ve yurtiçindeki kültür sanat kurumlarının bütçe denkleştirmesinde ‘fundraising/fon toplama’ nasıl bir önem taşıyor?

Bağış toplamak için büyük yardım baloları düzenlemek, geçmiş yıllarda çok revaçtaydı. Bir gecede toplanan büyük meblağlar ile genellikle yıllık giderlerin bir kısmı karşılanırdı. Ancak bu tip tek seferlik bağış toplama modelleri, kurumlar için sürdürülebilir bir kaynak değil. Son yıllarda vakıf ve kurumlar faaliyetlerinin sürdürülebilirliğini güvence altına almak adına daha uzun vadeli kaynak geliştirme çalışmaları yürütmeye başladı. Özellikle kültür-sanat sektörü için farklı ‘fundraising’, yani fon toplama modelleri önem kazandı, ki günümüzde Türkiye’de kültür-sanat kurumları ağırlıklı olarak özel sektör desteği, bağışlar ve kamu desteğiyle faaliyetlerini sürdürüyor.

Özellikle vakıf statüsündeki kültür kurumlarının maddi kaynak yetersizliği sebebiyle varlıklarını sürdürebilmeleri, küresel düzeyde de zor. New York’taki Modern Sanat Müzesi (MoMA), Metropolitan Müzesi (Met) ve Brooklyn Müzesi gibi kurumlar bile geçtiğimiz haftalarda bütçelerini kısmak amacıyla üst düzey çalışanlar arasından işten çıkarmalar olacağını açıkladı.Bu maddi küçülme haberlerine rağmen The Art Newspaper’ın araştırması, 2007-2014 yılları arasında Amerika Birleşik Devletleri’ndeki müzelerin, büyümek için 5 milyar dolarlık harcamada bulunduğunu gösteriyor. (Araştırmanın sonuç- ları için Julia Halperin’in 31 Mart 2016 ve 4 Nisan 2016 tarihlerinde The Art Newspaper’da yayınlanmış haberlerine bakılabilir.)

Büyük Buhran’dan sonra karşılaşılan en kritik ekonomik kriz dönemlerinden birinde olunmasına rağmen 26 büyük ölçekli müzenin toplam harcamasının bu rekor rakama ulaşması, paradoksal bir durum. Daha fazla ziyaretçi çekmek ve koleksiyonun daha büyük bir kısmını sergilemek için mekansal genişleme kararı alan müzelerin yetkilileri, beklenen gelir artışına ulaşamadıklarını da ekliyor. Bu bağlamda sadece müze girişleri, etkinlik gelirleri, bilet satışları gibi direkt gelirlerle yetinemeyen kültür kurumları, fundraising yöntemleri ile kaynak aramaya yöneliyor.

Türkiye özel sektöre bağımlı

Fon toplarken çok çeşitli modeller kullanabilen kültür kurumlarının en sık faydalandığı yöntemler, sponsorluk (özel sektör desteği), bireysel bağışlar ve kamu desteği.

Bağış toplama alanında faaliyet gösteren Charities Aid Foundation (CAF UK) tarafından yayımlanan 2014-2015 yılı raporuna göre, Tate Modern ile Victoria&Albert Müzesi (V&A) gibi büyük müzelerin özel sektörden aldıkları sponsorluk destekleri, toplam gelirleri

içerisinde yüzde 7 ila 12 aralığında bir paya sahip. Kültür-sanat alanında gerçekleştirilen etkinliklerin önemli bir kısmını bünyesinde toplayan İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) 2015 faaliyet raporu ise kurumun özel sektör/ sponsorluk gelirinin toplam gelirdeki payını yüzde 41,9 olarak gösteriyor. Bu istatistik, Türkiye’de ana sponsor desteği olmadan birçok kurum için etkinlik gerçekleştirmenin imkansız bir hâl aldığının açık göstergesi niteliğinde. Örneğin bu yıl 22 Ekim-4 Aralık tarihleri arasında üçüncüsü gerçekleştirilecek İstanbul Tasarım Bienali Koordinatörü Ümit Mesci, “Türkiye’deki durum dünyayla karşılaştırıldığında, bienallerle festivaller genelinde devlet desteği ve fon veren kurumlar oldukça sınırlı. Bu yüzden bireysel bağış ve özel sektör sponsorluğu büyük önem taşıyor. Ancak Türkiye ve dünyada tasarım, ticari bir olgu olarak öne çıkıyor. Bu yüzden yeni öneriler geliştirmek ve kaynak geliştirme sürecini yeniden tanımlamak durumundayız” diyor.

Dünyanın önemli kültür merkezlerinden Birleşik Krallık’ta da durum farklı değil. Kültür sektörüne yapılan kamu destekleri, kurum gelirlerine önemli ölçüde katkı sağlıyor. Nisan 2014’te Arts Council England, 2015-2018 yılları arasında 663 sanat kurumuna 1 milyar sterlin, bunlar arasından ‘major partner museum’ sekmesine, yani İngiltere’den seçilen 21 önde gelen müzeye 22.6 milyon sterlin yardımda bulunacağını açıkladı.

Türkiye Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın, “Kültür ve Turizm Bakanlığınca Yerel Yönetimlerin, Derneklerin, Vakıfların Projelerine Yapılacak Yardımlara İlişkin Yönetmelik Gereğince Yapılan 2015 Yılı Yardımları” başlıklı raporunda ise düzenlenen 929 ‘kültürel etkinlik’ için 10 milyon TL’den biraz daha fazla yardım yapıldığı görülüyor.

Türkiye’de kültür-sanat sektörünün özel sektöre bağımlı olduğu, devlet desteği ile yerel yönetim desteğinin ise henüz istenilen seviyede olmadığı bu rakamların da ortaya koyduğu gibi aşikar.

İKSV Kamu Destekleri ve Uluslararası Fonlar Yöneticisi Aslı Yurdanur’un sözleri de bu gerçeğin altını çiziyor: “Kamu ve özel sektörden gelen katkıların eşit oranlarda olması, kurumların faaliyetlerini sağlıklı olarak yürütebilmeleri için önemli. Bu bağlamda, kâr amacı gütmeyen kurumlar için kamu tarafından sağlanan teşviklerin artırılması, mal ve hizmet satın almalarında vergi indirimleri uygulanması, yeni fonların açılması sektörü güçlendirir. Ayrıca yerel yönetimler, kültür merkezleri ve eğitim kurumları ile ihtiyaçlara bağlı olarak ortak çalışmaların yürütülmesi de bu faaliyetlerin daha geniş çevrelere ulaşabilmesi için önemli.”

 

Bireysel bağış toplumsal bir alışkanlık mı?

Kültür-sanat sektöründe sıklıkla rastladığımız fundraising tekniklerinden biri, bireysel bağışlar ve üyelik programları. Bireysel bağış alışkanlığının da kültürler arası farklılık gösterdiğini söylemek mümkün.

Association of Art Directors’ın (AAMD) 2015 tarihli raporunda, ABD’de bulunan müzelere yapılan katkıların yüzde 50’den fazlasının aile vakıflarından ve bireysel bağışlardan geldiği görülüyor. Örnek olarak Met’in 2015 raporuna göre, 2 bin 418’i müzenin hamisi olmak üzere 137 bin 937 üyesi var ve bu üyeler, üyelik programları kapsamında Met’e maddi destekte bulunuyorlar.

Türkiye’nin en çok bilinen üyelik programları klasmanında İKSV Lale Kart, İstanbul Modern üyeliği, BİFO- Kart, SSM Dostları ve Pera Dostları başta geliyor. Bu beş üyelik/sadakat programı arasında Lale Kart, 4 bin 500’e yakın üyesiyle en çok fon toplayan bireysel bağış programı. İKSV’nin 2015 yılı faaliyet raporuna göre Lale Kart üyeliğinden 2.4 milyon TL’lik bir gelir elde edildi ve bu rakam toplam gelirde yüzde 6.1’lik bir orana tekabül ediyor.

Nüfusla da oranlandığı zaman, Türkiye’deki kültür-sanat programı ve müze üyeliklerinin düşük seviyelerde seyrettiği açık ve bu durum, Türkiye’nin müze üyeliği konusunda öncü kurumlarından İstanbul Modern için dahi geçerli. İstanbul Modern İşletme Direktörü Berna Erbilek, Türkiye’de müze üyeliğinin çok yeni bir kavram olduğuna dikkat çekiyor ve buna rağmen yıllar içerisinde kültür-sanat üyeliği kavramının geliştiğini de ekliyor: “İstanbul Modern, destekçileri ve sponsorlarıyla ayakta duran bir müze olmanın yanı sıra üyeleriyle de gün geçtikçe daha geniş bir profile hitap ediyor. 2 bin üyeyi aşan sadakat programı çerçevesinde üyelerimizin müzeyle yakın ve sürekli bir bağ kurarak, hem modern sanatın Türkiye ve dünyadaki gelişimini takip etmesine hem de ülkemiz kültür ve sanat hayatının gelişimine destek olmasına aracılık ediyoruz.”

Kültür-sanata bağış yapmayı etkileyen diğer bir dinamik ise aslında sektörün tazeliği. Türkiye’de kamuya bağlı tarih müzeleri yıllardır işlevini sürdürüyor ancak özel müzecilik veya özel sanat organizasyonları uzun bir geçmişe sahip değil. Sakıp Sabancı Müzesi’nin 2002 yılında, İstanbul Modern’in 2004 yılında ve Pera Müzesi’nin 2005 yılında faaliyete başladıklarını, MoMA’nın 1929’dan, Tate Modern’in ise 1897’den beri sektörde yer aldığını görüyoruz. Bu perspektiften bakıldığında, Türkiye’nin önce ‘özel’ kültür-sanat kurumu kavramına alışması ve takibinde ‘bağış/destek’ eylemini benimsemesi gerektiği ortaya çıkıyor.

Sakıp Sabancı Müzesi Pazarlama İletişimi Sorumlusu Hande Erkent Yıldız’ın verdiği örnek de bu durumu destekler nitelikte: “Yurtdışının aksine Türkiye’de müze üyelikleri, ziyaretçilerin talebinden çok müzeler tarafından ziyaretçilere sunulan bir teklif. Müze üyeliğinin Türkiye’de genel olarak çok oturmuş bir kavram olmadığını ve zorluklardan öte yaygınlığının artırılması konusunda atılması gereken önemli adımlar olduğunu söyleyebili- riz. Bunun için öncelikle müze üyeliği algısının yaygınlaştırılması gerekiyor. Bugün müzelerin sanatı destekleyen ve ilgi duyan kurumlarla işbirliği içerisinde olduğunu ve kurumların motivasyonu artırmak amacıyla çalışanlarına artık müze üyeliği hediye ettiğini görüyoruz.”

Fundraising’in sosyo-kültürel bir eylem ve bazı toplumların bu eyleme daha yatkın olduğu, akademik araştırmaların ortaya koyduğu bulgularla da destekleniyor. Türkiye’de kültür-sanata bağış yapanlar genellikle üst gelir seviyesindeki aileler ve aile vakıfları. Bu vakıflar da çok yüksek meblağlarda bağışta bulunuyor ve genellikle yurtdışındaki ‘patronship’ tanımına uyuyorlar. Türkiye’nin önemli bir kesimi tarafından ise bağış kelimesi halen dini konulara veya muhtaç kişilere yapılan bir hayır eylemi olarak algılanıyor.

Yeni bir iş alanı: Fundraising

Avrupa, ABD ve Birleşik Krallık’taki kültür kurumları, özellikle fundraising alanında eğitim almış kişilerin istihdamını artırıyor. Birçok eğitim kurumu da özellikle sektörel fon toplama eğitimleri düzenleyip konuyla ilgilenenlere çeşitli deneyim imkanları sunuyor. Ancak Türkiye’deki kurumlara baktığımız zaman sponsorluk, bireysel bağışlar, kamu bağışları gibi bölümlerin yeni yeni oluşumlarını tamamladıklarını söylemek mümkün. Türkiye’de fundraising henüz bir branş olarak algılanmamakla birlikte, ilgili departmanlarda genellikle herhangi bir sektörde satış tecrübesi olan kişiler istihdam ediliyor.

Fundraising konusunda eğitim veren kurum Arts Fundraising and Philanthropy’nin adından da belli olacağı gibi, Birleşik Krallık’ta fundraising ve ‘philantropy’ el ele yürüyor. Etimolojik olarak ‘philantropy’, Eski Yunancada ‘insanlık sevgisi, insanlık ile ilgili olanı sevme’ anlamına geliyor. Günümüzde ise kamu yararına olan ve yaşam kalitesini artırıcı eylemleri ifade eden bir terim olarak kullanılıyor. Fundraising eğitimlerinin philanthropy ile paralel olarak verilmesinin amacı, bu alanda çalışacak kişilerin bağış toplama eylemini, karşılıklı fayda getiren bir araca dönüştürmelerini sağlamak. Bir başka deyişle fon toplayan kurum varlığını sürdürürken, bağışta veya destekte bulunacak öznenin de bu hareketiyle yaşam kalitesine katkı sağladığının farkına varması amaçlanıyor.

Ne yapılabilir?

Türkiye’de henüz kültür-sanat hayırseverliği ve kültür-sanat alanında philantropy projeleri pek yaygın değil. Dolayısıyla Türkiye’de fundraising konusunda çalışacak kişi ve kurumların önce toplumun sosyo-kültürel davranışlarını kavraması, ardından da bu konuda çalışmalar yürütmesi oldukça önemli. Bu tür çalışmalar yürüten ve karşılıksız olarak sanatı destekleyen SAHA Derneği gibi kurumların, son yıllarda sayıca artması bu anlamda son derece önemli bir gelişme.

Kültür-sanat sektörünün Türkiye’de gelişmesi ve özel sanat kurumlarının yükselişiyle birlikte bu alanda önemli bir destek ihtiyacının doğduğu söylenebilir. Kültür ve sanatın toplumun büyük bir kısmı için geri planda kaldığı Türkiye’de, fundraising alanında çalışacak kişilerin toplumun davranışsal yapısına hakim olması ve bu bağlamda alternatif çalışmalar üretmesi gerekiyor ki, kültür-sanat kurumları özel sektör bağımlılığından kurtulsun ve kendine yetebilen, kendini döndürebilen alternatif modeller yaratılabilsin.